"Mete! Şimdi bize yeni ruhunu göster!"
"TAMAM YAMTAR AMCA!"
Mete gözlerini kapatarak kısık bir sesle konuştu.
"Kader Muhafızı... UYAN!!"
Tekrar Metnin bütün bedenini kalın ve güçlü bir zırh sarmaya başladı. Mete'nin elinde kendi boyundan kocaman bir kılıç duruyordu. Güzel ve parlaktı.
Yamtar yanındaki kişilere baktı. Yüzünde garip bir gülümseme vardı.
"Hadi şunlar çoğalmadan hepsini gebertelim..."
Kocaman gri renkte bir portalın içinden alev alev yanan bir sürü elleri ve ayakları zincirlerle bağlanmış yaratık yeryüzüne iniyordu. O kadar fazlaydılar ki sadece kocaman bir alev topu olarak görünüyorlardı. Mete ilk kez böyle bir şey görüyordu, bu yüzden bir anlık dehşete düşmüştü. Sanki cehennemin kapısı açılmıştı da iblisler dünyaya yayılıyordu. Havada süzülen yaratıkların iğrenç görüntüleri buna kefil oldu. Sanki karanlığı ateşte dövüp böyle yaratıklar yaratılmıştı. İğrenç görünen çene etleri ağızlarını açtıklarında sakız gibi uzuyordu. Böyle görünmeleri insanların tüylerini ürpertmeye yeterdi.
Mete bir an duraksadı. Yamtar, saldırmadan önce Mete'nin gücünü görmek istiyordu. Mete yeni bir ruh uyandırmıştı ve kimse bu ruhun gücünü bilmiyordu. Bu yüzden herkes biraz merak oluşmuştu.
"Neyi bekliyorsun Mete? Saldırsana!"
"Şey... Yamtar Amca... bunlar tam olarak nedir?"
Yamtar kaşlarını çattı. Ne olduklarının ne önemi vardı. Öldürmesi yeterliydi.
"Onlar korkularından beslenen ruhani canavarlar Mete... Eğer onlardan korkarsan senin ruhunu çekip tamamen yok ederler. Ne dediğimi anladın mı? Sonsuza kadar yok olmaktan bahsediyorum!"
Mete'nin yüzü iyice düştü. Hatta bedeni titriyordu.
"Keşke anlatmasaydın Yamtar Amca..."
Yamtar, Mete'nin sırtına sert bir tokat indirdi. Savaşacağı için yüzünde mutlu bir ifade vardı.
"HADİ AMA METE! BİRAZ ERKEK OL!"
Mete derin bir nefes aldı. Bu kadar şeyle korkamazdı. Onlar canavarsa, kendisi daha büyük bir canavar olmalıydı. Çünkü hep canavarlar kazanırdı. Önemli olan daha büyük bir canavar olmaktı. Adımlarını korkusuzca atmalıydı. Böylelikle imrenerek baktığı kişiler gibi olabilirdi. Onlar gibi elleri titrememeliydi. Hatta Yamtar gibi gülümsemeliydi. Çünkü savaşlar, dövüşler asla bitmeyecekti. Eğer gülümsemezse bir korkak gibi anılacaktı. Ağlarsa bir korkak gibi anılacaktı, fakat gülümserse, her şeye rağmen gülümserse bir erkek gibi anılacaktı. Belki de gerçek bir erkek olma zamanı gelmişti. O kadar eğitimin bir faydası olmalıydı. Bu kadar verdiği emeğin yararı olmalıydı. Yoksa sadece ömründen yarım yıl boşuna gitmiş olacaktı. Fakat böyle olamamalıydı. Ne de olsa bu günler için eğitilmişti.
Mete kendine gelerek güçlü bir adım attı. Adımını attığı anda bedenini sarı bir ışık kapladı. Yamtar sadece yerinde durmuş, gülümseyerek Mete'nin bu zamana kadar nasıl güçlendiğini izliyordu. Biraz da olsa içindeki iyi duygular kıpırdaşıyordu. Ne de olsa onun öğrencisiydi.
Mete bir adım daha attığında üzerindeki zırh tamamen yok oldu. Yamtar'ın yüzündeki gülümseme biraz daha genişledi. Bunun anlamını biliyordu.
"Neden zırhını yok ettin?"
Mete gülümseyerek yürümeye devam etti. Attığı emin adımlar karlı yolda derin izler bırakıyordu. Gerçek bir savaşçı gibi yürüyordu. Gerçek bir erkek gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...