17❄️ "Gerçek aşk"

19.2K 1.1K 115
                                    


"Vuhuuu! Kar yağışı yeniden başladı."

Sevinçle çığlık attığında ben de yanına gittim. Birlikte bir süre gecenin karanlığında lambaların aydınlattığı kadarıyla karın yağışını izledik. Sanki kristaller süzülerek yere düşen balerinler gibiydi. Öyle güzel öyle nazlı süzülüyordu ki her bir tane sanki üstünde kar perileri varmış da onları narince yere indirmek için çabalıyormuş gibiydi. Aslında normalde yani kar yağışını izleyecek kadar boş vaktim olmuyordu. Hatta çoğu defa kar yağıyor diye sinirleniyordum. Soğuk ve yağışta her sabah erkenden işe gitmek tam bir işkenceye dönüyordu çünkü. Ayrıca ısınmak bilmeyen zemin kattaki evim ve rutubetten duvarları dökülen yatak odamın buz kesmesi de cabası. Zaten kış, öyle herkese hoş gelmez. Bunu ancak kış yaklaşırken eli ayağına dolanan benim gibi fakirler anlar. Fakat şimdi, yani bu teneke kutunun içinde güvendeyken aslında çok da kötü olmadığını fark ettim. Yani kar yağışı insana farklı duygular hissettiriyor. Ne bileyim hem mutlu ediyor hem de huzur veriyor.

Küçükken, yani henüz geçim derdine düşmemişken ne zaman kar yağsa sıkıca giyinir dışarı çıkardım. Üstüme yağan karın bir gün beni de alıp gökyüzüne çıkaracağını düşünürdüm. Böylelikle omuzlarımda bulunan devasa yükten kurtulur ve bu yapayalnız dünyada daha fazla kalmazdım. Kar yağışını izlerken aynı zamanda da bu hisler bana çocukluğumdaki anılarımdan birini anımsattı. Gülümseyerek ona baktım, bir çocuk gibi heyecanla kar yağışını izliyordu.

"Biliyor musun," dedim yukarıda yağmaya devam eden karı göstererek.
"Küçükken, yağan karın yere düşmesini izlediğimde kendimin de yukarı kalktığını düşünürdüm. Hâlâ aynı düşünüyorum aslında."

Sadece gökyüzüne baktığımda bu yaşım da bile oluyor. Ayaklarım yerden kesiliyor da kuş gibi hafifmiş gibi havaya çıkıyor gibiyim. Ben hevesle anlattım ama o anlamamışça baktı bana. Anlamaması normaldi tabii. Çocukça bir düşünceydi işte. Yine de ona bir kere göstermek için ayak uçlarımda yükselerek ellerimle gözlerine dürbün yaptım ve yukarı bakmasını sağladım. Dürbün yaparken de boyum kısa kalmadı. Bir şekilde ona yetişebiliyor olmak ya da bir yerde onunla aynı seviyede olmak beni mutlu ediyordu. Zira çoğu defa gökyüzündeki ulaşması mümkün olmayan yıldızları anımsatıyordu. Hem çok parlak ve gösterişli hem de uzak ve çok soğuk. Başımı kaldırıp bakarsam görebileceğim ancak her zaman yanımda olamayacak kadar özel biri.

"Bak görüyor musun? Aynı yukarı çıkıyormuşuz gibi," dedim ellerimi gözlerinde tutmaya çalışarak.

"Zaten öyle ki," dedi, şaşırdım.

"Ne?"

Hani anlamamışça bakmıştı? Kabullenmesi acayibime gittiği için geri çekilip yüzüne baktım.

"Kar yağarken biz de yukarı çıkıyoruz. Bu dünya varolduğundan beri böyle."

Bunu ben söylemiştim ama gerçek olmadığını biliyordum. Yavaşça omzuna vurarak "Hadi ama be! Şaka yaptım. Öyle bir şey yok," dedim. Gülümsedim ve sırf beni utandırmamak için böyle söylediği için ona minnetle baktım. Ben gülümsüyordum ama o ciddiydi.
Yüzünü ciddileştirdi ve kaşlarını çattı.

"Ne demek şaka? Ciddiyim ben. Bak sen yağan kara bakmaya devam et. Ben senin nasıl yükseldiğini göstereceğim."

İnanmazca gülümsedim. Bu sefer o benim omzuma vurdu. "Bak hadi!"

Bildiğin ciddiydi. Neyse kırmayayım bari. Başımı yeniden pencereye çevirdim, karı izlemeye devam ediyordum ki birden havalandım. Gerçekten havalandım dostlar. Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi. Tıpkı hayal ettiğim kar perileri gibi. Bir an için beni aldılar da gökyüzüne kaldıracaklar sandım. Ama durum farklıydı.

"Ya! Ne yapıyorsun?"

"Ne kızım? Yükseliyorsun işte."

"İndir beni, omuzlarına ağrı girecek yoksa."

"Keyfini çıkar. Ben seni yükseltirim."

Düşmemem için ellerimi tutuyordu. Omzunda yükselmiştim gerçekten de. Beni alıp omzuna kaldırmıştı ve olduğum konum gökyüzüne çok daha yakındı. Yine de üzülüyordum. Yükselmek çok güzel be güzel insan. O kadar derindeyim ki, beni yükseltmek için her zaman omuzlarına alabilir misin? Ya bir kere yaptığında, sürekli istersem? Tıpkı benim omuzlarım gibi seninkiler de çökmez mi bir zaman sonra? Bir kuyudayım ve ancak senin şefkatli omuzlarına çıkarak görebilirim yıldızları. Yine de sırf benim için bataklığıma girip ayaklarını kirletmeye değer mi? Hem ben düşündüğün kadar hafif bir yük değilim ki, bana değilde sana bir zarar gelmesinden korkarım.

Yine de mutluyum. Ellerinin  sıcaklığı ile ısındığım için, omzunda bana bir yer verdiğin için, baş döndürücü kokunu içime çektiğim ve varlığın için çok ama çok mutluyum.

❄️

Gökyüzüne çıkma faslı bittiğinde yine sıkılmıştı dostlar. Yeni bir oyuna başladık biz de.

"Kelaynak," dediğinde alnıma vurdum.

"Ah, nasıl hatırlayamadım ya!"

"Bir de mamut var tabii."

"Hep söyleyeceğim şeyleri söylüyorsun. Olmaz ki ama!"

Bilerek oyunbozanlık yaparcasına çıkıştım.

"İlk önce sen söyle o zaman kızım, tutan mı var?"

Dostlar bana nesli tükenen bir hayvan söyleyin ya hu. Bu çocuk hepsini saydı bitirdi. Hayır bir şey değil, oyunun sonunda canım yanacak. Alnımın domatese dönmesini istemiyorum yine.

"Her neyse ya," dedi umursamazca bir bağdaş kurarak. "Bu dünyada nerdeyse her şeyin nesli tükendi. Nesli tükenen hayvanları bilsek ne olur, bilmesek ne olur?"

"Öyle tabii," dedim ne demek istediğini anlamaya çalışırken. Neden birden umutsuzluğa bağlamıştı ki? Ne güzel hayvanlar aleminden bahsediyorduk. Onlar bizden daha mutlu ne de olsa. Tabii özgürlüğü elinden alınanlardan bahsetmiyorum.

"Mesela," dedi derin bir nefes alarak "senden vazgeçmem, sensiz yapamam. Yok efendim, senin için ölürüm gibi kelimelerin anlamlarının nesli tükendi bence."

Çocuk arabeske bağlamıştı. Harbiden göründüğünden daha derin bir çocuktu. Ona ulaşmaya çalışırken umarım ben gittikçe dibe batmam. Hayır zaten dipteyim yerin yedi katına inersem bir daha tövbe çıkamam.

"Günümüzde aşk kelimesinin de içi boşaltıldı. Herkes güya birbirine aşık ama, kimse gerçek aşkı bilmiyor," diye devam etti.

"Haklısın," dedim bu sefer gerçekten hak vererek.

"Bir insanın başka bir insan için hayatını feda etmesi de saçma," dedi.

"Bir insanın bir insanı özlemesi de saçma," dedim.

"Bir insanın özlediği için ağlaması da saçma," dedi.

"Bir insanın anlamsızca ağlaması da saçma," dedim.

"Bir insanın başkası için kendine eziyet etmesi de saçma," dedi.

"Bir insanın bir insanı kıskanması da saçma," dedim.

"Bir insanın yemek yemesi de saçma," dedi.

"Yuh! O kadar da değil yani," dedim.

Tatlıca gülümsedi. Gülümserken yine kısıldı o güzel gözleri. Dudakları tatlıca kıvrılınca gözlerimi zor aldım ondan. Hep böyle yapıyor, normal ona bakarken bir anda esir alıyor beni. Gözlerim neredeyse ona yapışacak gibi hissediyorum. Sonra aklım başıma geliyor da başımı yere indiriyorum.

"Ama," dedi konuyu kapatacak cümlesini söyleyerek. Yeniden ona baktım. "biz şu an belki sadece şaka yapıyoruz ancak bu gerçek aşkın olmadığı anlamına da gelmez."

"Öyle!" dedim içinden. Öyle be yakışıklım. İnşallah vardır gerçek aşk diye bir şey. Hayır eğer yoksa, benim bu deli kalbimin sorununun ne olduğunu bulmam gerekecek. Ve ben aşık olmadıysam sana adı sanı konulmamış bir şey olmuşum demek. Bu ancak benim gibi tuhaf bir kıza yakışır elbet.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin