Bir iki tıkırtı sesi olunca araladım gözlerimi. Geniş yatağımızda olabildiğine yayılarak yatıyordum. Ben ne ara geldim buraya? Bacaklarım evrim geçirmiş bir şekilde çarpık bir şekilde yorgana işkence ederken, başımın altındaki yastık da adeta acı çekiyordu. Garip uyku akışkanlıklarımdan hiç bahsetmedim değil mi size?Omzunun üstünden göz ucuyla bakan Selim uyandığımı görünce tüm bedeni ile döndü bana.
"Uyandın mı çekik gözlü premses?"
Beyaz gömleğini çoktan giymiş, gri takım elbisesinin kombinine uygun bir kravat bakıyordu. Gri takımın sarı saçlarına ne güzel yakıştığını size anlatamam, görmeniz gerek.
"Premses?"
Ben onun kelimesini tekrar ederken o keyifle gülümsüyor açtığı çekmeceden büyük bir dikkatle kravat seçimi yapıyordu. Ne kadar sessiz olmaya çalışsa da kıravat çekmecesini açınca uyanmıştım zaten. Bal sarısı saçlarını taramadığı için olsa gerek birbirine girmişti. Yine de her haliyle efsane görünüyordu. Her gün bu efsaneyi izlemek için saatlerimi verebilirdim. Bir saniye peki ya kahvaltı?
"Eyvah, kahvaltı etmedin Selim!" diye bağırdım.
Kravat çekmecesini karıştırmaya devam ederken "Önemli değil Hayal. Çok önemli bir toplantı olmasa evden de çıkmayacaktım bir süre ama uluslararası bir görüşme olacakmış," dedi.
Selim konuşmaya devam ediyordu ki ben çoktan mutfağa atmıştım kendimi. Hızla kahvaltılık bir şeyler, domates, salatalık, omlet ve ne varsa ayarladım. Çayı da kaynamaya bıraktığımda yine koşarak Selim'in yanına yatak odasına gittim.
"Sakın bu şekilde gideyim deme!" diye tembihledim. "Her şey hazır. Mutlaka bir şeyler yiyip öyle gidiyorsun tamam mı?"
Güldü. Gülünce utangaç küçük gamzesi de çıktı ortalığa. Gömleğinin ilk iki düğmesini açık bıraktığı için beyaz teni görünüyordu. Bir an oraya kayan gözlerime engel olamazken, iki kere öksürdüm konuyu değiştirmek adına. Sonra da ellerimi önümde küçük bir çocuk gibi bağlayarak "Dün, gece. Senin için çorba hazırlamıştım," diye mırıldandım.
Elindeki kravat bileğine dolayarak bana doğru bir kaç adım attı "Hepsini içtim. O kadar tatlı uyuyordun ki seni uyandırmaya kıyamadım," dedi.
Aslında ilk geldiğinde uyku rolü yapıyordum ama demek ki gerçekten uyumuşum sonra. Yatağa nasıl geldiğimi bile hatırlayamıyorum baksana. Yoksa Selim mi getirmişti beni?
"Yatağa nasıl geldiğini mi düşünüyorsun yoksa?" diye sordu.
Selim sorduğu her soruya karşılık bana doğru bir adım daha atıyordu. Burunlarımız birbirine değecek kadar yaklaştığında "Dün geceyi saymıyoruz biliyorsun değil mi?" diye fısıldadı, tüylerim diken diken oldu.
"N-neden bu-bu kadar yakından söylüyorsun? Uzaktan da rahatlıkla duyabilirim," dedim geri geri üç adım atarak.
Eğlenceli bir şekilde kıkırdayınca elindeki kravatı bana uzattı ve "Benim için sen takar mısın?" diye sordu.
"Kendime mi?" diye sordum, keyiflice bir kahkaha attı.
"Hayır, bana."
Niye kendi takmıyor ki? Ona her dokunduğumda kalbimin yerinden nasıl çıkacakmış gibi attığını bilmiyor tabii. Neyse bir kere istedi. Geri çevirmek olmaz. Küser müşerref şimdi barışması da zor oluyor bu sarışın keçinin.
Elimdeki kravatı evire çevire inceledim bir süre. Sonra da Selim'e baktım. Gülmemek için kendini zor tutarmış gibi dudaklarını büzmüş sağ kaşını kaldırarak "Hadi!" dercesine işaret yapıyordu. Daha fazla beklemedim ve parmak uçlarımda yükselerek kravatı boynundan geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomantikHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...