Nasıl da çabuk geçiyor günler. Sanki bir makaraya dolanmış ip gibi ve biri onu hunharca çekiyormuş gibi. Kötü olan aynı ipin yeniden kullanılmaması ve o anda nasıl bir şey ördüydüyseniz onunla devam etmek zorunda kalmanız. Geriye dönüp söküp yeniden örmek de mümkün ama orası belli oluyor. Hatalarımız gibi. Telafi etsek de izi kalan yaralar gibi. Bitmek bilmeyen sevdalar ve unutmak istediğimiz anlar gibi.Mine'nin bana okuduğu haberden sonra ne kadar geçti hatırlamıyorum dostlar. Birkaç ay oldu herhalde. Böyle basitçe söyleyince sakın hissizleştiğimi düşünmeyin. Acım hala baki. Lakin onu öyle derine gömdüm ki artık varlığından bile haberdar değilim. Mecburum buna. Zira sevdiğim insanı korumanın tek yolu bu.
Buralar yine soğudu ve meteoroloji ilk karı müjdeledi bile. İlk karlar her zaman sevinç getirir bana. Yani bu zamana kadar hep böyle olmuştu. Her ne şekilde olursa olsun. Böyle, hani temizliyor ya havayı falan, içim bi hoş olur her kar yağdığında. Şundan birkaç ay önce bunu hissedemeyecek kadar körleşsem de şimdi daha iyi hissediyorum. Yine gökyüzüne bakıp kar tanelerinin beni alıp yukarı çıkardığını hayal edeceğim. Sonra o tanelerle bulutların üstüne çıktığımı, hepsinin birer pamuk şeker olduğunu ve yesem yiyeceğim kadar tatlı olduklarını hayal edeceğim. Görüyorsunuz da artık hayal edeceğim o kadar çok şey var ki...
Yani ben de öğrendim hayal kurmayı. Öğrettiler vesselam.Okula devam ediyorum ve derslerim çok iyi. Bir kere daha anladım ki ben gerçekten eczacı olmak için doğmuşum. Verdiğim kararlara sadık kalan biri olarak Selim adını bile anmıyorum artık. Ve geçerli sebeplerimden ötürü artık acı da çekmiyorum. Sadece okuluma odaklandım, sıkı ders çalışıyorum cidden. Zaten o günden sonra ne Melis ablayla görüştüm ne de Mine bana Selim'den bir haber verdi. Evlendi mi, nişanlandı mı hiçbir bilgim yok. Eh üç ay geçtikten sonra mutlaka bir şey olmuştur. Herkes benim gibi hayata geç kalmıyor ya.
Haber almak için de uğraşmadım ve kendimi anımsatacak hiçbir girişimde bulunmadım hani. Şayet bir evlilik kararı aldıysa da bunu içim yanarak sevinçle karşılamak duruma geldim. Ve her ne şekilde olursa olsun Selim'in mutlu olmasını istiyorum. Bunu gerçekten ama gerçekten istiyorum. Tüm kalbimle, bütün benliğimle istiyorum. Ayrı kalsak da mutlu olsun. Bensizken de musmutlu olsun.
Okuldaki durumlarda da işler sıkılaştı biraz. Profesör bir grup çalışması verdi ve benim eşim bir erkek. Selim'den sonra ilk defa bir erkeğe bu kadar yakın oluyorum. Proje için araştırma yapıyoruz. Birlikte eczaneleri dolaşıp, ilaçlar üzerinde deneyler yapıyoruz. Neredeyse her saat birlikteyiz ve Mine'den sonra ilk defa bir insan bana iyi geliyor.
Doğukan gerçekten iyi bir çocuk, üstelik beni güldürmeyi de iyi beceriyor. Kıvrak zeka ve bana çok yardımcı oluyor. Kıvırcık siyah saçlı, beyaz tenli ve şirin bakışları olan hoş bir insan. Onunla birlikteyken, sanki tüm dertlerimi unutuyorum. İlk başta Selim'e ihanet ediyormuşum ya da aldatıyormuşum gibi hissetsem de artık o duyguların üzerinden de çok zaman geçti. Belki de zaman dediğimiz şey dostlar, gerçekten ilaçtır he ne dersiniz?
"Lahmacun sever misin?" diye sordu Doğukan. Önümüzde proje vardı ancak karnı zil çalıyordu ve benim gibi lahmacun canavarına lahmacun sever misin diye mi soruyordu yani? Yanlış adama yanlış soru sordun kardeş!
"Delirdin mi?"
Gözlerimi devirdiğimde "Niye? Sevmez misin?" diye sordu.
"Bayılırım!" diye bağırdım. "Sorduğun da soru mu yani?"
İkimiz birlikte güldüğümüzde önündeki defteri pat diye kapattı.
"O halde şuradaki lahmacuncuya gidek mi? Valla ölüyorum açlıktan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomanceHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...