Sabaha karşı henüz güneş o güzel yüzünü göstermeden bizi uyandıran şey birkaç tıkırtı sesiydi. Önce Selim sonra ben uyandım. Camda bir kuş vardı ve gagası ile vurup duruyordu."Hay Allah bu da nereden geldi ki şimdi?"
Selim ayağa kalkıp yavaş adımlarla cama yaklaşırken ben de iyice ayılıp onlara baktım.
"Kaçmıyor da baksana, içeri alsak mı?"
Başımla tasdiklediğimde Selim camı açmak için hazırlandı.
"Hayal dikkatli ol açıyorum bak camı."
"Tamam," diye bağırırken gözlerimi kapatmıştım. Kuş çırpınmaya başladığı için içeri girip ortalığı birbirine katacak diye korkuyordum. Buz gibi soğuktan olsa gerek, kuş pek sağlıklı davranamıyordu.
Selim camı açtığında kuş içeri girip tüm teleferiği birkaç kez turlayarak uçtu. Bu arada çığlıklarımız birbirine karıştı. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Selim de bana sarılmış başımı kolları ile kapatmıştı. Küçücük kuştu ama işte biz de korkuyorduk yani.
Nihayet kuş bitap düşüp yere yığıldığında birbirimizden ayrılıp kuşa baktık. Yaralıydı ve hiç iyi görünmüyordu. Selim camı kapatırken ben eğilerek kuşu elime aldım. Bir iki kere çırpındı ama çok hareket edemedi. Buz gibiydi ve ıslaktı. O kadar üzüldüm ki dostlarım, alıp sıkıca sarmak istedim ama son anda bir şey gördüm.
"Selim yarası var, kanıyor."
Meğer o ıslaklık kanmış. Selim'e seslendiğimde etrafta işe yarayacak bir şey aradı ve gerçekten işe yarar bir şey buldu. Yerde türlü işkence ile eziyet ettiği ceketini alarak kuşu sıcak tutmak ve yarasını kurulamak için kullandık. Elimizde bulunan biraz suyu da önüne koyduk. Biraz içti ancak yemesi için koyduğumuz ekmek ve lahmacun kırıntılarına dokunmadı bile.
Selim burun kıvırarak "Peh, şuna da bakın hele. Mis gibi lahmacunu beğenmiyor," dedi.
Gözlerimi devirdim.
"Selim saçmalama istersen, kuş bu, lahmacun yemekten ne anlasın?"
"Niye ki? Martılar simit yiyorlar ama."
Yine saçma şeyler söylemeye başladığı için başka bir şey söylemedim. Ama o devam ediyordu.
"Lahmacun yemiyor, bebek olabilir mi acaba?" diye sordu.
Bilmiyorum anlamında omuzlarımı silkeledim. Nereden bilebilirdim ne demek istediğini?
"Belki de süt içmesi gerekiyordur," dedi ciddiyetle.
Yine omuzlarımı silkeledim. Ben Selim'in ne demek istediğini anlamıyordum ama o, açıkça belirtiyordu aslında dostlarım.
"Süt diyorum kızım. Annelik duygusu. Anne, bir kız."
"Derken?" Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Hala ne demek istediğini anlamıyordum.
"Sen de bir kızsın ya hani. Süt diyorum."
Başımı hafifçe eğerek önüme baktım, yok artık.
"Ya Selim, sen acaba azıcık geri zekalı mısın?"
"Niye kızım ya, ne var? Sevaptır yani. Emzir gitsin şu yavrucağı. Ben bakmam söz. Arkamı dönüyorum hatta," dedi ve arkasını da dönmeye başladı.
Kafasına iyi bir şaplak yapıştırdığımda acı ile inledi.
"Hayal, senin bu ağır elini var ya!"
"Kuşlar süt mü içer aptal! Bir de o kadar üniversite falan okumuşsun te İsveç'te. Sadece hava mı yaptı o okullar sana?"
"Ne yiyecek o zaman bu yavrucak?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomanceHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...