10❄️ "Domates salçası"

22.2K 1.3K 158
                                    


"Ah, acıdı ya! Yavaş olsana biraz."

"Ne kızım ne? Sen de amma tatlı can çıktın he, yaklaş biraz daha."

Şak!

Vay zalimin oğlu vay. Bu da bir kız, az yavaş vurayım, biraz nazik olayım, azıcık hafif demiyor. Sen görürsün!

"Tekrar hadi!" diye bağırdım. Madem senin acıman yok benim de yok! İnceldiği yerden kopsun be!

"Bu kadar yeter, alnın domates gibi oldu," dedi, çok düşünürmüş gibi.

"Çok da umrunda sanki," diye çıkıştım alnımda toplanan kanı dağıtmak adına ovalarken. Sanki alnımın tam ortasında bir ateş parçası birikmişti de yanıp duruyordu.

"Tamam tamam. Hadi son kez oynayalım. Domatesler ezilmeye gelmez, sonra salça olursun," dedi.

Dudakları tatlıca kıvrıldı. Ne güzel gülüyon len gülüşünü sevdiğim. Her ne kadar domates desen de sorun değil.

"Taş, kağıt, makas!"

"Taş, kağıt, makas!"

Aynı anda söyledik ve yirmi iki mağlubiyetin sonunda ben kazandım dostlar. Elim kağıt için açılırken, onun ki taş için yumruk olmuştu.

Fiyakalı bir çığlık attım. Sağ kolumun gömleğini özenle kıvırdım. Derin bir nefes aldım. Zavallı alnımın acısını alacağım lan zengin bebesi, şimdi görürsün domatesi. Beş parmağımın beşini de alnına geçirmezsem, bana da Hayal demesinler. Ayna tutacağım ve alnındaki parmakları sayacaksın gör bak salçalı ekmek seni.

Baktı ben ciddiyim gözlerini korku ile açtı. Yavaşça yutkundu. İçimden en şeytanımsı kahkahamı attım. Bittin oğlum sen! Ben de asla acımayacağım.

"Hazır mısın?" diye sordum. Hazır olsan iyi edersin bal küpü.

İstemsizce başını evet anlamında salladı. Hiç de hazır gibi değildi ama umrumda mı? Elbette hayır.

"O halde başlıyorum. Bir, iki, üç!"

Büyük bir gümbürtü. Kendini geriye doğru attı. Alnına doğru fırlattığım şaplağımın hızı ile ben de onun peşinden üstüne düştüm. Beklediğiniz gibi yine öpücük kazası olmadı ama, bu sefer daha fenası oldu. Aramızda birkaç santim varken, sıcak nefesinin çarptığı dudaklarım önceki kazaya nisbetle daha çok kavruldu. Yüreğim sanki boğazımda atıyormuş gibi hissettim. Kan bir anda beynime sıçradı ve midemde mavi kelebekler uçuşmaya başladı. Kelebekler niye mavi, bilmiyom valla. Hayatımda ilk defa şakaklarımdaki damarları hissettim. Nabzım sürekli yer değiştirdi. Kimi zaman göğsümde, kimi zaman boynumda, kimi zaman boğazımda hissettim. Utanmasa kalbim gelip gözlerimde atacak sanki.

Bir ara hâlâ açık olan elime göz ucuyla baktı. Benim gözlerim de aynı yere kaydı. Sonra da başını yavaşça kaldırarak, alnını avuç içime hafifçe vurdu.

"Şimdi ödeştik işte," dedi mırıltıyı andıran sesi ile. Sonra da tatlıca gülümsedi. Bu sefer öyle bir gülümsedi ki, sanki daha öncekiler gülümseme değildi dostlarım. İşte o an itiraf ettim kendime, ben vuruldum bu çocuğa. Hem de fena halde vuruldum.

Allah'ım! Varsın, birsin, ne diyeceğimi bilirsin. Amin.

❄️

"Hadi, hadi bismillah. Allah'ım hadi, ne olursun! Sana güveniyorum. Hadi bismillah!"

Şimdi ne ile uğraşıyor, hiçbir fikrim yok dostlarım. Elindeki telefonla aşk yaşıyor deseniz inanırım hani. Uzun bir süredir telefon başında bir şeyi bekliyor ve bunu fena halde tutku ile yapıyor ama ne bekliyor, inanın hiç bilmiyorum. Birkaç dakika telefonu sıktı, öptü, dua etti. Sonra da üstündeki bir şeyi siler gibi dokundu. Gözlerini kapattı ve göz kapaklarının arasından kısık bi şekilde baktı. Ve büyük bir gürültü!

"Oley! Yaşasın! Allah'ım harikasın ya! Çok şükür, çok şükür! Yaşasın!"

Dayanamadım dostlarım. Hayır kendi haline bırakacağım, ne hali varsa görsün diyeceğim ama küçücük mekanda onun çığırışlarına umursamaz kalmak imkansız.

"Şey, affedersin de ne yapıyorsun acaba?"

Beni duymadı. Telefonu öpmeye devam etti. Daha çok sıktı, sevinçten dört köşe oldu. Zaten dar olan teleferiğe iyice sığmaz oldu. Sonra telefon ekranında küçük bir yeri daha sildi ve yine bir gümbürtü.

"Lan bu ne laaan! Senin gibi operatörün anasını..."

Devamı gelmedi. Hayır gelebilirdi ama son anda bana kayan bakışları ile çıkmadı ağzından o kelimeler. Göz göze geldik ve o kendini frenlemek zorunda kaldı. Az kala şarampole yuvarlanıyordum iyi mi? İyi de hâlâ çözemedim ne oluyor? Bir kez daha sorsam mı?

"Affedersin ne oldu acaba?"

"Ne olacak operatörüm 10 gb internet hediye etti."

He yani buna mı sevindin zengin çocuğu?  Oğlum kendine gel sen zenginsin, hediye internet falan ayıp oluyor yani. İstese internetin âlâsını alır ama demek ki zenginlerin de küçük şeylerden aldığı hazlar var. Her ne kadar bu hediye internet de olsa.

İyi peki niye küfür etti ki şimdi sonradan bu?

"Ama," dedi ağlamaklı bir ses ile "sadece bir saatlik verdi."

Siz de benim gibi garip garip bakıyorsunuz değil mi dostlarım? Ama şaşırmamız saçma. Bu çocuk en başından beri böyle miydi değil miydi? Eh ne yapalım, bu yakışıklı da böyle işte. Olduğu gibi kabullenmek gerek yoksa arabeske bağlıyor.

"Hadi sen de bağlan bana da el birliği ile bitirelim şu interneti. Eğer bir MB bile kalırsa içim yanar."

"Yok ya, gerek yok."

Hiç öyle bakmayın dostlar valla. Benim de içim gidiyor, bedava internete ama platonik aşkıma internet mübtelası olarak görünemem. İtiraz ettim ve kollarımı önümde bağlayarak oturduğum yerde kıpırdandım.

20 dakika sonra

"10 program, 22 bölüm dizi, 4 oyun indirdim. Telefonumu en baştan güncellendim. Tüm programları silip yeniden yükledim. Bir film izledim ve bir süredir de video izliyorum. Başka ne yapayım?" diye sordum.

"Gel biraz da online oyun oynayalım," dedi.

"Bana uyar gözünü sevdiğim." dedim içimden. "sen yeter ki iste. Senin için interneti içerim bile!"

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin