44❄️ "Ayyıldız holding"

12.9K 912 213
                                    


5 ay sonra

Merhaba günlük, yazmayalı aylar olmuş. Üzgünüm seni bayağı ihmal ettim sanırım. Yazı bitirdik ve okul sezonuna başladık. Yaz nasıl mı geçti? Hımm bilmem. Günlerin artık nasıl ve ne hızla geçtiğini önemsemiyorum. Zaman geçiyor ve ben yaşıyorum. Bir yaş daha aldım mesela ve yirmi beş oldum. Doğrusu tüm her şey bir kenara kendim bile nasıl hissettiğimi bilmiyorum.

Yine de nefes almak hala daha çok güzel.

Bunu şimdi yazıyorum ve hızlı yazıyorum ki ilk dersimden önceki halimi kayıt haline alabileyim. Okula gitmeyeli seneler oldu, gerçekten çok heyecanlıyım. Eylül ayında olmamıza rağmen hava hâlâ sıcak ama ara ara yağmur yağıyor. Bazı ağaçlar yapraklarını döktü ve bazıları ise sarardı. Dışarısı harika bir görsel şölen sunuyor insanlığa. Şimdi trençkotumu giyip defterlerimi de alarak evden çıkacağım. Her şey değişti aslında ama her şey de eskisi gibi. Bunu daha ne kadar doğru ifade edebilirim bilmiyorum ama aynen böyle.

"Hayal hadi, ilk dersine geç kalacaksın!"

"Tamam az kaldı geliyorum."

Mine sesleniyor yine. İkimiz birlikte kafa kafaya vererek bu zorlu günleri atlatıyoruz. Atlatsak da değişmeyecek şeyler var biliyorum. Mesela Selim gibi. Sanki o bir meteordu da kalbime düştü. Öyle derin bir boşluk oluşturdu ki artık hiçbir şey onun yerini dolduramıyor. Çok uğraştım ama göz yaşlarım bile o derin boşluğu doldurmaya yetmedi.

Hâlâ ondan bir iz yok. Ufak bir işaret bile yok. Acısı dindi diyemem ama belki de alıştım bilemiyorum. Unutmak? Belki biraz. Artık Kore dizisi izlemiyorum, lahmacun yemiyorum. Fenerbahçe'yi tutmuyorum ve başka görücü usulü randevuya da gitmedim.

Artık sadece okuluma yönelmek istiyorum. Teleferik'ten kurtarıldığımızdan bu yana tam yedi ay on gün geçti ve benim yara izim yavaş yavaş kabuk bağlamaya başladı. Buna unutmak mı denir? İyi öyleyse, sanırım unutuyorum. Seni unutuyorum Selim. Bana kızacak olsan bile artık seni unutuyorum. Sanırım aşk için yaptığım tanımı değiştirmem gerekecek. Yara izi dediğimiz şey öyle basit bir şey değilmiş günlük. Canım yandıkça daha iyi anladım bunu. Ve çareyi unutmakta buldum. Unutmak ve hiç olmamış gibi yaşamak. İçim yansa da yaşamak için buna mecburum. Ya da sessizce ölümü bekleyeceğim ki bu çok uzun ve yorucu bir yol.

Elveda, elveda benim imkansız aşkım...

"Hadi Hayal ama ya! Valla geç kalacağız."

Mine odama dördüncü kez gelmişti ki kalemi bıraktım kenara. Biraz daha devam edersem ameliyat falan oldum demez bulduğu şeyleri kafama atmaya başlardı kesin.

"Tamam, çıktım."

İlk ders için Mine de gelecekti benimle. Aşırı heyecanlıyım, mutluyum, huzurluyum ve umutluyum dostlarım. Hayatta olduğumu hissediyorum uzun zaman sonra ilk defa. Nefes alıyorum gerçekten. Saçlarımı sıkıca toplayıp siyahlara büründüm ve odadan çıktım. O kadar hızlı hazırlandım ki Mine'nin bana bir çift kelam edecek durumu olmadı.

Mine ile şehir otobüsüne bindiğimizde on dakika içinde kampüse gelmiştik. Okulum geniş bir alana yayılmış bir konumdaydı ve içerisinde neredeyse her şey vardı. Dersliklerin olduğu bina, kültür ve sanat için ayrı bir bina, eğlence için ayrı bir bina ve küçük bir de yurt vardı. Yurda ihtiyacım yoktu şimdilik ama böyle çepeçevre binalarla sarılı olması hoşuma gitmişti. Kendine has küçük bir şehirdi sanki. Ve içinde ne istersem vardı.

Kampüs bu kadar geniş alana yapılınca benim dersliğimi bulana kadar da Mine ile canımız çıktı ama nihayetinde bulabildik. Bu arada Mine de sosyoloji bölümüne kaydoldu. Ama ilk dersimde beni yalnız bırakmayacak. Bunu ben istiyorum çünkü hiç olmadığım kadar kendimi yalnız hissediyorum. Hele insanların bana deli muamelesi yapmasından sonra iyiden iyiye kendimden şüphelenir oldum. Umarım derse girecek profesör Mine'yi kabul eder de sıkıntı yaşamayız. Böyle söyleyince de kendimi anaokulu öğrencisi gibi hissediyorum. Sanki annemden ayrılırken çok ağlamışım da yaşça büyük kuzenimi yanıma misafir öğrenci olarak vermişler gibi.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin