85❄️ "Lahmacun krallığı"

3.7K 321 56
                                    


"Baba lahmacun!"

"Yahmacun baba, hadi!"

İki tane çocuk Selim'in sağlı sollu paçalarına asılıyor, lahmacun istiyordu dostlar. Ve bunlar henüz dokuz ve dört yaşındalardı. Mucize ve Kerem'in Selim'e koala gibi yapışmalarını izlemek o kadar zevkliydi ki anlatamam.

Gözünde numarasız gözlük, elinde laptop ve paçalarında çocukları. Bal sarısı saçlarını karıştıracak hali yoktu. Böyle tatlı bir baba olacağın en başından belliydi Selim... Onları keyifle seyrederken güldüm.

Selim nihayet başa çıkamayıp yere düşecekmiş gibi olunca bana seslendi. "Hayal, gözünü sevdiğim al şu bebeleri ya."

Umursamazca omuz silktim. Gerçekten umursamaz bir anne olduğum için değil sadece Selim'i böyle tatlı bir manzarada görmek çok hoşuma gidiyordu. Bunun uzun sürmesini istedim, hatta mümkünse hiç bitmemesini.

"Bana ne, bebeklilerinden bu yana lahmacun ile besleyen sendin. Yapma dedikçe bir şey olmaz lahmacun ilaç demiştin. Al işte şimdi ilgilen bakalım."

"Hay böyle işin..."

Pes etti ve laptopu bir kenara bırakarak telefonu aldı eline.

"İyi günler ben lahmacun sipariş edecektim," dedi sonra da telefonun ses çıkış yerini eli ile tutarak "Kaç tane yiyeceksiniz bakalım?" diye sordu çocuklara.

İkisi de birden "İki!" diye bağırdı.

"Yuh! İki mi? Evladım, yaşınız kaç başınız kaç, ne ikisi? Lan sizin mideniz ancak benim kulağım kadar," dedi sonra da bana dönerek "Hayal yine bir şey demeyeceksin değil mi?" diye sordu. Hayır anlamında başımı salladığımda içinden bir şeyler mırıldandı. Kesin içinden küfrediyordu. Dayanamayarak güldüm. Çaresiz çırpınışları çok tatlı geliyordu gözüme.

Yeniden döndü telefona.

"A, şey beklettim kusura bakmayın. Biz iki, dört, sekiz tane ah çok pardon bir saniye," deyip yeniden telefonun ses çıkışını kapattı.

"Hayal sen iki kişi olduğun için sana üç lahmacun sipariş edeyim mi gülüm?"

Kaşlarımı çattım.

"Ne ikisi?"

"Hamilesin ya hani."

"Selim susar mısın çocukların önünde lütfen. Ayrıca hamile falan değilim. Olsam bilirim yani."

Umursamazca omuzlarını silkeledi.

"Olsun hamileymişsin gibi hissediyorum, o yüzden sana üç lahmacun."

"İyi günler yine beklettim üzgünüm. Şey ben eşimi hamile gibi hissettiğim için ona üç lahmacun, dur bakayım şimdi böyle deyince ben de kendimi hamile gibi hissettim. O zaman bana da üç lah..."

Çocuklar bağırmaya başladı.

"Ben de hamile gibi hissediyorum baba, bana da üç lahmacun!"

"Bana da üç yahmacun baba! Ben de hamileyim yeeey!"

Selim esefle başını sallarken, yeniden telefona döndü.

"Tüm siparişleri iptal edin lütfen. Burada herkes kendini hamile hissettiği için herkese üç lahmacun, yani toplam on iki tane istiyoruz."

Tamam tatlı falan da bazen de tam bir saçmalık abidesi dostlar. Öyle bile olsa çok seviyorum be. Çok seviyorum. Amin.

❄️

Lahmacunlardan sonra herkesin uykusu gelmiş yataklarına çekilmişti. Biz de Selim'le birlikte terasta yıldızları seyrediyorduk.

"Böyle Mucize'nin kızı olsa sarı saçlı falan. Gelse bize Hayal nene olsan sen," dedi Selim gülümseyerek.

"Allah Allah niye ben nene oluyormuşum sadece? Sen yaşlanmayacak mısın o zamana kadar?"

"Ya tamam ben de nene olacağım ama şu an seni hayal ediyoruz."

Gülümsedim ve ben de hayal ettim. Ne güzel olurdu gerçekten de.

"Zaman çok hızlı geçiyor Hayal. Sonunda biz de öleceğiz."

Başımın altındaki Selim'in kolunu okşadım. Diğer elimle de saçlarını karıştırdım narince.

"Ölürsem eğer annem ve babamı görebilirim."

"İnşallah önce ben ölürüm," dedi.

Yavaşça karnına vurdum.

"Aynı anda ölelim. Senin yokluğuna dayanamam."

"Güzel fikir," derken kıkırdıyordu.

Ona doğru dönüp yüzüne baktım.
Keskin çenesi ay ışığının altında parlarken, bal sarısı saçlarına gecenin lacivertimsi parıltısı düşmüş, bu yüzden saçları maviye çalmıştı.

Hâlâ kıkırdamaya devam ediyordu ki "Neden gülüyorsun?" diye sordum.
Yüzünü bana dönüp dudaklarını düz bir çizgi haline getirdi.

"Aklıma bir şey geldi de."

"Söyle hadi."

"Ya hani senin gözler çekik ya."

"Yemin ediyorum döverim seni Selim."

"Neyse söylememeyim o zaman."

Biraz durdu.

"Aman neyse döversen döv. İçimde kalacak söylemeliyim. Hani senin gözler çekik ya. Yaşlanınca çekik gözlü nene olacaksın he."

Katıla katıla gülmeye başladığında yarıya kadar inil gözlerimle ona bakmıyordum dostlarım. Tam bir ömür törpüsü ya da en güzel hayal bazen ağrıt edemiyorum doğrusu. Kahkaha atıyordu ama bence hiç komik değildi. Hayır komik olsa güleceğim yani.

"Sen de İngiliz'lere benzediğin için yaşlanınca aynı İngiliz dedeleri gibi olacaksın. Oh canıma değsin."

Gülmeyi kesti aniden.

"Hayal bak bir konuda anlaşalım tamam mı? Senin gözler çekik kızım kabul et."

Sonra yine bastı kahkahayı. Karnını tuta tuta gülerken gerçekten de çok eğleniyordu dostlar. Ben şimdi bu ballı lahmacuna ne yapayım?

"Al sana çekik, al sana, bunu da al."

"Tamam tamam, dur."

Denk gelen yerine vurmama ve birlikte yuvalanmamıza rağmen, hâlâ gülmeye devam ediyordu.

Sonra bir anda durdu. Beni üstüne aldığında yüzlerimiz birbirine çok yakın durduğu için saçlarım yüzüne düştü.

Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken, yanağımı okşadı ve fısıltı ile seslendi.

"Bir şey soracağım."

"Hı."

Heyecanlanmıştım yine. Güzel sözler söyleyip heyecandan kalbim deli gibi atacaktı kesin yine.

Kulağıma doğru yükselip sıcak nefesini hissetmeme neden olarak fısıldadı.

"Sen o gözlerle beni görebiliyor musun?"

Allah'ım neden ya neden? Hayır, tamam romantizm istemiyorum ama en güzel anlar da böyle mahvedilmez ki. Ben ona o bana derken sürdü gitti böylece. Eh bizi biliyorsunuz dostlarım, bir oyuna başladık mı kazanan olana dek vazgeçmeyiz bu kutlu savaştan.

Sonra yıldızlar kaydı üstümüzden, gece uçuşları için uçaklar süzüldü gökyüzünden, ağaçlar sallandı ve rüzgar narince okşadı tenimizi.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin