"Evet efendim. Haklısınız efendim. Tamam efendim."Gelinlik ve damatlık giydik, resim çektirdik diye tüm her şey tıkırında gidiyor mu sandınız dostlarım? Okul hala devam ediyor ve benim ezberlemem gereken bir sürü ilacım var. Eh tabii bir de bol bol ödev.
Doğukan ve benim başlarımız kopmak üzereydi. Yaklaşık yirmi dakikadır profesörün önünde eğiliyorduk. Yaptığımız projede eksiklikler çıkmıştı ve eğer hemen yenisini yapmazsak en azılı dersten kalma ihtimalimiz vardı. Üstelik öyle yanlışlardı ki bir ara profesör hadi dönün evinize, siz ilaç satamazsınız gidip limon satın daha iyi diyecek diye çok korktum ama demedi. Hay Allah, eczacılığın zor bir bölüm olduğunu unutmuşum!
Profesör gittiğinde ilk önce ben Doğukan'ın boynuna, sonra Doğukan benim boynuma masaj yaptı. Böylece kendimize gelmiş olduk. Az kala fıtık olacaktık.
"Ne yapsak be lahmacun kız? Bende eczane analizleri ve eczacı röportajları var ama gerçek bir dosya haline getirmek saatlerimizi alır," dedi Doğukan.
Hüzünle başımı yere eğdim. Eve erken gitmek istiyordum bugün ama maalesef iptal oldu.
"Bilmiyorum be limon çocuk. Valla hiçbir fikrim yok!"
"Hayır bir şey değil, evde çalışalım desek okuldaki belgelerin dışarı çıkması yasak. Yani anlayacağın proje okul içinde yapılmak zorunda. Şayet günlük birkaç saat ayırsak bunun için de en az bir hafta lazım."
Başımla onu tasdiklerken ne diyeceğimi bilemiyordum.
"Projelerin son teslim tarihi ne zaman?" diye sordum.
"Yarın," dedi Doğukan umutsuzca.
Doğukan'a yaklaşıp ensesinden tuttum ve yumruğumu sıkıp önüne getirdim "Yapcak bir şey yok dostum! Bu gece okulda sabahlayacağız artık!" dedim. Gözlerimi kısıp sanki hızlı tren kazasında küçük bir kızı kurtarmadan önceki kahramanlığa bürünmüştü yüzüm. Harbi böyle zamanlarda neden böyle oluyorum ben? Sanki dünyayı kurtarmadan önceki saniyeleri yaşıyormuşum gibiydi. Hayali bir pelerin omuzlarımdan aşağı süzülürken çok havalı hissediyordum.
Doğukan önce önüne getirdiğim yumruğuma şaşkınca baktı. Sonra de sert bir şekilde vurdu.
"Ah, elim! Ya Doğukan!"
"Ne var? Ne yapmam gerekiyordu, ne bileyim ben?"
Haklı çocuk. Ne bilsin benim saçma cesaret hareketlerimi? Bütün hevesim kaçtı dostlarım. Kurtarmıyorum dünyayı falan, uzaylılar gelsin artık. Her neyse şimdi önemli olan okulda sabahlayacağımı Selim'e söylemek.
Doğukan'dan birkaç adım ötedeki köşede Selim'i aradım."Alo Selim?"
"Buyrun, aradığınız yakışıklı çocuk benim!" diye açtı telefonu.
Peh, şuna da bakın! Nasıl da havalı.
"Alo, ben Selim beyle görüşecektim," dedim ciddi bir sesle.
"Kızım benim işte. Hayır sesimden de mi tanımıyorsun anlamıyorum ki yani?"
"Uzatma Selim! Bu gece okulda kalmam gerekiyor onu sana söyleyecektim."
"Vuhuu! Şimdiden başladın mı kız?" dedi tatlı bir heyecanla.
"Neye?"
"Beni erkeğin olarak görmeye. Akşam eve gelirken ekmek de alam mı?"
"Ufff, hadi kapatıyorum ben."
O arada yanıma Doğukan geldi.
"Hayal akşam yiyecek bir şeyler alıp geleyim ben," dedi. Ona tamam anlamında kaş, göz, kol, bacak, kafa işareti yaparken telefonda kıyamet koptu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomanceHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...