Tüm kabinler kurtarılmıştı dostlarım. Artık sıra bize gelmişti ve ekipler bizim kabin için aşağıdan iskele kurmuş, çadır gerilmiş, ondan fazla insan demir tellerle asılı olarak bize ulaşmaya ve en sağlıklı şekilde kurtarmak için çabalıyorlardı. Tam bu esnada kabinimiz ara ara sallanıyor ve her sallanışta gülümsüyorduk ama içimiz yanıyordu."Hâlâ bana neden intihar etmek istediğini söylemedin,'' dedi oturduğu koltuğun demir korkuluklarına tutunmaya devam ederken.
Bir süre boş boş baktım yüzüne. Neden sır gibi sakladığım ve saklamak istediğim şeyi dinlemek istiyordu? Sormaz diyordum, soramaz. Ama onun da aklındaydı ve son günü beklemişti. En tatsız yemeği en sona bırakmak gibi bir şeydi bu. Bakışlarımı yere indirdim ve sormasa daha iyi olur diye geçirdim içimden. O da bunu anladı ve "Anlat sen, sır saklamakta üstüme yoktur. Kimseye söylemem söz," dedi. Yine aklımı okumuştu. İyi de kimseye değil, sadece sana söylemek istemiyorum be güzel insan. Sır da değil ayrıca sadece duymamalısın. Duyma ki hayatının geri kalanı güzel geçsin. Takılıp kalma bende. Anlatmamak için konuyu değiştirdim.
"Bak, kar yağışı başladı."
Gerçekten de kar yağışı başlamıştı. Böyle lapa lapa yağıyordu ve bir umut kurtarma işi ertelenir diye düşünüyordum. Eğer öyle olursa o da sormaktan vazgeçer ve biz de yine eskisi gibi oyunlar oynar neşemizi buluruz. Ama olmadı. Bırakmadı.
"Seni dinliyorum Hayal."
Ciddiydi yine. Ne yaparsam yapayım kurtulamayacağım bir ciddiyetle sormaya devam ediyordu. Anlatırsam her şey sonlanacakmış gibi hissediyorum be güzel insan. Ben de isterdim sana anlatmayı ve birlikte bir çözüm üretmeyi. Bana yardım edeceğini de adım kadar bilirdim ama dar ağacında bekleyen bir mahkum gibiydim. Artık tek yapmam gereken dua etmekti.
Bekliyordu dostlarım, hiç olmadığı kadar ciddi bir şekilde bekliyordu.
Belki de kader böyledir Hayal. Yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin. Zaten senin olmayan, olmayacak olan biri için neden harap ediyorsun kendini? Kendi üzülmek istiyorsa anlat gitsin. Onun için yeterince savaş verdin. Kabul et artık yenildin.
Kendi kendime konuşmak kolaydı ama anlatmak o kadar kolay olmuyordu. Fakat artık kaçışım da yoktu biliyordum. Derin bir nefes alarak başladım anlatmaya.
''Girdiğim sınavdan başarı ile çıkmış, eczacılık bölümünü tutturmuştum.''
Böyle söyleyince Selim'in gözlerindeki parıldayan ışığı görebilmiştim. Bunu beklemiyordu sanırım. Beklese de bu sınav kazanma işi çok hoşuna gitmişti. Kahve gözlerinde yanan umut ışığını görebilmiştim net bir şekilde. Umutlanmıştı, ama niye?
''Okulum için harç biriktirmek adına bir buçuk sene de part-time çalışmıştım. Bir restoranda gece bulaşık yıkıyor, gündüz de bir kafede hem servis hem temizlik yapıyordum."
''Sonra?'' diye sordu heyecanla.
''Kendime yetecek kadar küçük bir evim vardı ve içini yeteri kadar eşya ile döşemiştim. Ev dediysem bir oda ve tuvalet banyo işte. Ama benimdi. Yetimhaneden sonra biriktirdiğim para ile almıştım. Ev sahibi kadın da iyi biriydi vesselam yardım etmişti bana. Çok zengindi ve bir odalık yeri bana satmaktan yüksünmedi."
''Sonra?''
''Sonra biri gelip hepsini aldı benden.''
''Nasıl yani?''
Kahve kaşları çatılınca iç çektim. Anlatmak kolaydı ama ona anlatmak ölümden beterdi.
''En yakın arkadaşım, en yakın dostum diyelim, şu zamana kadar yetimhane dahil hayatımı birlikte geçirdiğimiz, kardeşim dediğim kişi hepsini aldı. Bana dair tüm şifreleri, hesap numaralarını bildiği için ilk önce evimi kendi üzerine yaptırmış sonra satmış. Sonra biriktirdiğim parayı da alarak kaçmış. Okula gitmek istedim ama harç için ödeyecek para kalmadığı için benim yerime daha düşük puanlı birini yerleştirmişler. Evim ve harç param gidince her şey bitti benim için. Zaten seneler içinde ancak birikim yapabilmiştim ondan sonra yeniden başlasam bile ya ev alamazdım ya da harç biriktiremezdim. Hani kalacak bir yerim olsa sorun değil çalışır okul ihtiyaçlarımı çıkarırım ama benim gibi biri için bir günlük elektrik parası bile büyük bir yüktü."
Selim sinirlenmişti. Öfke ile ayağa kalktı ve sert bir şekilde saçlarını karıştırarak ''Buradan çıkınca ilk işimiz o kızı bulup cezasını vermek olacak tamam mı Hayal? Sen merak etme adını ve soy adını versen ben hemen bulurum. Vay kalleş. Ulan tek bir oda lan ne istedin? Okulun da gitti öyle mi? Nasıl ya? Aklım almıyor. Sanırım şimdi neden bir arkadaşın olmadığını daha iyi anlıyorum. Ben olsam arkadaş kelimesiniz bile silerim lan Türkçeden. Kalpsiz merhametsiz haysiyetsiz!" diye bağırdı.
Gözlerim doldu dostlar. Sonra gülümsedim. Eğer o yanımda olsaydı bunca zaman vallaha da billaha da hayatım daha kolay olurdu. Şayet birlikte olsaydık severim ben be yaşamayı. İsterdim yani dünya üzerinde var olmak. Burnumu çektim ve gülümsemeye devam ettim. İlk defa biri beni korumaya ve hakkımı aramaya çalışıyordu ama olmaz be gözünü sevdiğim, olmaz. Durum başka. Sen cennetten çıkma bir karanfil olsan da benim dünyam katran karası.
''Bir de şey var,'' dedim çekince ile göz yaşlarımı silerek.
''Ne var?'' Ellerini beline koyup çatım kaşları ile bana baktı.
''Okula kayıt yaptırmadan önce beynimde tümör olduğunu da öğrendim. Üstelik geç haberim olduğu için bayağı da ilerlemiş. Okul harçlığımı kaptırmasaydım ilk önce ameliyat olacaktım sonra okula gidebilecektim. Ameliyat için hastaneye gideceğim zaman öğrendim paralarımın çalındığını ve...''
Yıkılırmış gibi yerine oturdu.
"Tümör neredeyse her yere yayılmış."
Gözlerimi yaşlar kapatıp bulanık görsem de onun gözlerinden akan yaşları da görebilmiştim. Çenesi titriyordu. Ağlama be güzel insan, kıyamam sana. Kendime bile kıyarım da sana kıyamam. Elmacık kemiklerinden nasıl da süzülüyordu o yaşlar. İçini çekiyordu. O tatlı dudaklarını titreterek ağlama Selim. Ağlama kalbini sevdiğim. O gün birbirimize bakarak ağladık dostlarım. Bu hisli ağlayışı nasıl anlatsam ki size? Daha önce hiç yaşamamışım gibi. Hani kimsesi olmayan bir çocuk düşer ve direkt ayağa kalkar ama annesi yanında olan çocuk düşünce ağlayarak annesine naz yapar ya işte öyle. Naz yapıyor gibiydi yüreğim Selim'e. O bakıyor diye daha çok akıyordu göz yaşlarım. Kalbim daha çok acıyordu. O ağlıyor diye dertlerim katlanarak artıyordu. İlk defa birine naz yapmanın hissi ile doluyordu ruhum.
"İşte böyle," dedim gözlerimi kurulamaya çalışarak. "düşündüm ki, belki de hayatta kalmam doğru değil. İntihar günah ama belki de ölmem gerekiyordur. Böylesine acınası bir duruma düştükten sonra ölmem gerektiğini düşündüm. Zaten ölecektim ve artık katlanması imkansız bir hale gelmişti. Ben de..."
Son cümleyi bitirememiştim ki kulaklarım feci bir şekilde çınladı. Sonra burnumdan sıcak bir sıvının geldiğini hissettim. Elimi burnuma götürdüğümde kan olduğunu fark ettim. Selim'in ağlama sesi ve göz yaşlı hali hayal meyal bana doğru koşup kollarımdan tutuşunu ve önümde dururken, beni sarsışını anımsıyorum. Gözümün önü kararmaya başladı. Simsiyah oldu bir anda her yer.
Sonra büyük bir gürültü ile teleferiğin kapısı açıldı. Kırıldı sanki. Bizi kurtarmaya gelmişlerdi. En son olarak sıra bize gelmişti ve kurtarıldık. Görevlilerin bağırışları arasında ismimi duyuyordum. Selim bağırıyordu adımı. Defalarca kez ve hiç bıkmadan. Beni yaka paça yerden kaldırıp koluma serum taktıklarını hissettim. "Yavaş," diyordu Selim. "Yakmayın canını."
Birinin kollarında çıkartıldım teleferikten. Bundan sonrasını da hatırlamıyorum dostlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomanceHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...