27❄️ "Göbek deliğindeki melankoli"

15.3K 992 192
                                    



Tüm kabinler uyurken sadece bizimki uyanıktı dostlar. Şöyle hayal edin, bir çamaşır ipi var ve tüm mandallar siyah renkliyken ortalarda bir yerlerde sarı renkli bir mandal parıldayıp duruyor. Çünkü gecenin bir yarısı Selim Bey'in karnı kazındığı için ve görevliler de günlük yemeğimizi verdiği için artı olarak abur cubur da vermeyecekleri için -ki bunu Selim'e bir türlü anlatamıyorum. Diyor ki madem biz burada asılı kaldık her türlü ihtiyacımızı karşılamak zorundalar. Hatta ona göre televizyon takmalılar, internet sağlamalılar, ısıtıcı göndermeliler, çığ düşmesi falan umrunda değil tabii.

Bir yönde haklı olsa da şu an yerin bilmem kaç metre üstünde asılı olan o, me yapacak aşağı inip görevlilere bi fırt dayak atıp geri yukarı mı çıkacak? Her neyse sırf o açlıktan unutamadığı için ben de uyuyamıyorum. Biz de başladık sevdiğimiz şiirleri yazmaya. Aklıma çok şiir gelmiyordu ama kısa da olsa bir şeyler karalamaya çalışıyordum. O ise kağıda abanmış çatık kahve kaşları ile çok az dışarı çıkardığı dilini ısırarak hararetli hararetli bir şeyler yazıyordu.

"Bir, iki..."

"Kızım bi dur ya!"

"Hadi ama! Kaç dakika oldu. Ben kaç tane yazdım sen daha birini bitiremedin."

"Tamam bi saniye bir saniye. Bitti sayılır."

"Ben bilmem saymaya devam ediyorum. İkiii, üç!"

Aynı anda kalemleri bıraktığımızda hevesle gülümsedi ve kaleminin arkasını ısırarak bana baktı.
"İlk önce sen," dedi, itiraz etmedim.
Derin bir nefes alıp elimde tuttuğum kağıda baktım. Sonra da iki kere öksürerek boğazımı temizledim.

"Gel seninle bir kez daha ağlayalım.
Yaşanmışlara, yaşanmamışlara.
Bir de hiç yaşanmayacaklara."

Beğenmezce süzdü beni. Sonra da aynı ifade ile burun kıvırdı.

"Ne o? Beğenmedin mi?"

"Eh işte," dedi elini sağa sola çevirerek.

"Aman, sen oku bakalım," dedim pes ederek. Zaten benim yaptığım bir şeyi ne zaman beğendi ki?

"Başlıyorum," dedi. Sonra o da benim gibi öksürerek boğazını temizledi.

"Bırak beni ellerin olayım,
Çehrene sürdüğün ellerin olayım,
Kim ne derse desin ellerindir olayım,
Aman elini yıkamadan masaya gelme!"

Ağzım açık dinledim tüm şiiri. O ise sırıtarak bana bakıyordu.

"Bu ne Selim ya? Ne biçim şiir bu?"

"Ne var kızım? Absürt şiir denemesi diye bir şey duymadın mı sen? Absürt Yüzüklerin efendisini izlerken izliyorsun, şiiri de beğensene. Ne güzel işte harika bir şiir. Ben çok beğendim şahsen."

Kalemini alıp kulağının arkasına yerleştirdiğinde baygın gözlerle ona bakıyordum.

"Şimdi ne alakası var bu söylediklerinin? Hem sen neden sürekli Yüzüklerin efendisi gibi bir baş yapıtı ona buna karıştırıyorsun? Kaç Oscar aldı biliyor musun o film?"

"He he, geç sen o işleri. Hadi yeniden başlıyoruz," dedi ve kulak arkasındaki kalemi alıp yazmaya başladı.

Şu gıcık çocuğa bakın hele dostlarım. Sinirle burnumu kıvırıp, kağıdıma kapandım ve en güzel şiirimi yazmaya başladım. Şimdi ben en güzelini yazayım da sen gör. Bakalım bir daha yüzüklerin efendisine dil uzatabilecek misin? Hayır bir şey değil sıkışınca en sevdiğim şeye bulaşıyor. Bu bal saçlının haddini bildirmenin zamanı geldi.

Bu sefer ilk önce o başladı saymaya.

"Bir, ikiii..."

"Tamam bir saniye."

"Ve üç!"

"Gıcık, ben seni bekliyordum ama!"

"Ne zaman bekledin ne zaman? Ben göremedim de. Hayır gece gece kör mü oldum nedir?"

"Niye ikiyi iki kere söyledim ya? İkincide de ikiiii diye uzattım. Nankör şey. İlk sen oku o zaman," diye çıkıştım.

"Yok öyle yağma kızım. İlk başta hep ben önce okuyacağım demiştin. Şimdi de sen okuyacaksın. Başka bakalım."

Sinirle burnumdan solurken, kağıdıma bakıp şiirimi okumaya başladım.

"Boşuna yakmayın canını papatyaların,
Seven sevdiğini belli eder.
Öyle ise, hevesi başka yerde olanın nefesi olmayın."

Alt dudağını beğendiğini belli edercesine dışarı çıkarınca gülümsedim.
"Güzeldi değil mi? İtiraf et bu sefer benimki çok güzeldi. Değil mi?" diye sordum.

"Hayır, sadece papatyaları koparmamak için güzel bir kamu spotu olur," dedi.

Bana sorarsanız dostlar ki bence siz de öyle düşünüyorsunuz, bu çocuk şiirden gram bile anlamıyor. Eh ben de onu anlamıyorum tabii. Her defasında nasıl bu saçmalığın içinde buluyorum kendimi şaşıyorum doğrusu. Bumerang gibi dönüp duruyoruz.

"Sıra bende," deyip şiirini okumaya başladı. "Ehem, iyi dinle kulakların şiir duysun."

"Göbek deliğinde biriken bir tiftik melankolisinde,
Var olan kaşıntımı bitler bile geçiremiyor.
Çay bardağımdan döküldükçe saçlarım,
Burnum git gide seçilemiyor.
Bir tutam bir fiske. Ne kadar ederse artık sirke. Halı yıkayacağım benim deterjanım nerede?"

"Aah! Yeminle başıma ağrılar getirdin. Allah'ım benim günahım neydi ya rabbim? Neydi yüce rabbim neydii?" diye bağırdım.

Yüzüne şaşkın bir ifade yerleştirerek "Beğenmedin mi?" diye sordu. "Nası ya, çok güzeldi. Göbek deliği falan harika değil mi? Allah Allah, dur o zaman bir de şunu dinle."

"Babamı dinliyorum gözlerim kapalı.
Önce bir yumruk hissediyorum hafiften.
Ardından tekmeler geliyor kafama.
Uçuyorum havalarda.
Uzaklarda, çok uzaklarda.
Annemin hiç durmayan çığlıkları.
Babamı dinliyorum gözlerim kapalı."

"Selim Allah aşkına sus ya, oynamıyorum oyun falan. Valla psikolojim bozuldu ya."

"Dur kız, bi de şu var bak dinle. Saçlarım bitlendi, üst katı kiraya verdim. Kiramı da alamadım, kurtar beni bu kiracıdan berberim.
Elindedir makasın, pek hünerlidir ellerin. Tatlıdır dilin, herkesi seversin. Benim canım berberim."

Kusacak gibi olup midemi tutarken o asla vazgeçmiyordu.

"Aha buldum. Kesin sen romantik olmadığı için sevmiyorsun değil mi? Bir de şunu dinle o zaman.
Önce okulda başladı sevdam,
Çukulata sevgilim nerdesin?
Sabah seninle açıldı gözüm,
Mısır piramidim nerdesin?"

"Annem de yok ki gelip beni kurtarsın. İmdat! Allah rızası için kurtarın beni! Selim sus artık ya yeter."

"Tamam bi de şunu dinle, dur kız bayılma dinle bi. Okuyorum bak.
Hava soğuk üşüyorum. Üşürsen üşü bana ne? Dışarıda kar yağar, yağarsa yağsın sana ne? Duydum ki karın ölecekmiş. Ölürse ölsün sana ne? Duydum ki sana miras kalacakmış. Ya hu baştan söylesene."

Elim ayağım boşaldı dostlarım. Kanım çekildi ve tereyağı gibi süzülmek istedim aşağı doğru. Kurtarma ekibi falan umrumda değil atacağım valla kendimi aşağıya. Onca vakit uğraştığı şiirlerin tamamını ezbere bilmesine ve hevesle yazmasına mı şaşayım yoksa bunları büyük bir beğeni ile okumasına mı?

"Bu son bak, valla son.
Sabah kalkar hep bakardım akışına. Benzer idi sesin tramvayın kalkışına. Uyanmasaydım görmeseydim o sabahı. Belediyenin önündeki fıskiyeyi kim kırdı?

Bir kediyi sevdim bir seni sevdim ben. Fıskiye değil bence bir Nazlı yardin sen. Ama hoyrat eller aldı seni elimden. Belediyenin önündeki fıskiyeyi kim kırdı?"

"Gönül bu, ota da konar b.. da" dedikleri bu olsa gerek dostlarım. Benimki de konmuştu bir şeye ama hâlâ çözememiştim. İçten içe dua etmeye başlamıştım artık. İnşallah b..a konmamıştır. Burnuma hafif kötü kokular geliyor ama ertelemeye çalışıyorum. Allah'ım sen çok büyüksün, amin.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin