Yediğimiz onca lahmacundan sonra ikimiz de yığılırcasına koltuklarımıza uzanmış midemizdekileri eritmeye çalışıyorduk. Havada asılıyken ve neredeyse hiç hareket edemezken bu ne kadar mümkün olacaksa artık.Ben camdan dışarıdaki lacivert gökyüzüne ve üstünde parıldayan gümüş yıldızlara bakarken "Ne zaman evlenmeyi planlıyorsun?" diye sordu. Gözlerimi gökyüzünden almadan "Bilmem," dedim sonra da omuzlarımı silkeleyerek başımı iki yana salladım. "Bunlar nasip kısmet işi. Ne zaman olursa o zaman." Ben sana hiç hayal bile kurmadım diyorum sen bana ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun diyorsun. Gerçekten asla ümidini kaybetmiyor. Bende mutlaka bir ışık olduğunu düşünüyor. Kuytuda köşede saklanmış mutlu bir Hayal arıyor sanırım.
Ne cevap verecek diye başımı çevirip ona baktığımda güldüğünü gördüm. Gözlerinin kenarları tatlıca kısılınca ben de güldüm. O ne zaman böyle gülümsese tüm kar ve buza rağmen güneş açıyordu içimde.
"Yani zaman olarak değil de, bir şartın falan var mı diye sormak istemiştim," dedi. Sonra o da başını benden tarafa çevirip bana baktı. Utandım dostlarım. Yani böyle birbirimize bakarken biraz tuhaf olmuştu. İkimiz de yatıyorduk ve onun bal rengi saçları başının arkasına sarkarken çok hoş görünüyordu. Yanaklarıma bir anda kanın hücum ettiğini hissettim ve aptal gibi evlilik teklifi alıyormuşum hissine kapıldım bir an için. Biliyorum bana acıyarak bakıyorsunuz ama hislerimiz önüne geçemediğimiz bir nehir gibidir. Ne kadar engel koyarsak koyalım o mutlaka akması gereken yere ulaşır. Yine de içimden şunu söyleyip durdum. Hayal ne kadar zavallısın ne kadar zavallısın.
Gözlerimi ondan alıp yeniden gökyüzüne çevirdiğimde iç çektim ve "Pasif bir eş olmak istemiyorum," dedim. "Başarabilirsem eczacı olacağım. Kendi eczanemi açacağım. Kısacası ayaklarımın üstünde durabildiğim an evlilik için hazırım demektir. Zaten doğru zaman geldiğinde eşim de beni bulmuş olur. Bir şekilde karşılaşacağımıza inanıyorum.'
Yine güldü. Gülüş sesini duyar duymaz yine ona baktım. Bu sefer önceki tatlılığından eser yoktu. Olumsuz bir şeyler söyleyeceğini bakışlarından bile anlamıştım.
"Yirmi dört yaşındayım dememiş miydin sen?" diye sordu.
"Evet."
"Bu isteğini gerçekleştirene kadar sence kaç yaşında olursun? Ya da şöyle sorayım eşin olacak kişi kaç yaşında olur?"
İşte bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Gerçi bu isteğim imkansız bir şeydi, belki de o yüzden düşünmemiştim ama, Selim devam ediyordu.
"Mesela ben," dedi yattığı yerden kalkıp oturarak. "yirmi yedi yaşındayım ve farzedelim senin gelecekteki eşinim. Üniversite için hazırlanman bir sene, kazandın diyelim okumak dört sene, eh bunun stajı kariyeri falan var, bir de eczane açtın diyelim bir sene daha. Etti altı sene. Kaç yaşına geliyorum biliyor musun? Otuz üç."
Bu çocuk neden bahsediyordu şimdi? Doğrulup ben de onun gibi oturdum. Neden kendi üzerinden veriyor ki örneği? Hayır bir şey değil, kalbimin deli gibi atış sesini duyacak diye korkuyorum. Böyle devam ederse hiç olmayan hayallerimden birkaçını daha kurmaya başlayacağım.
"Diyelim ki bir kızım olsa, on yaşına geldiğinde kırk üç yaşımda olacağım. Kızımı okula götürürken benim dedesi olduğumu falan düşünmelerini istemiyorum," dedi.
Yuh! Kafa gitti çocuğun. Hayır derdi ne ki? Kırk üç yaşın nesi varmış? Dede mi oluyor millet o zaman?Saçma bir gülüş yerleştirdim yüzüme. Sonra da aynı gülücükle "Selim sence de biraz abart mıyor musun? Yani olayı drama bağlamanın ne anlamı var? Çok endişeleniyorsan buradan çıkınca direkt evlen. Sana karışan görüşen yok," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomanceHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...