51❄️ "Çıra gibi yananlar"

12.1K 902 176
                                    


Selim'le öyle bir sarıldık ki dostlar, çıra gibi yandı yüreklerimiz, alev aldı bedenimiz, zaten birbirine aşinaydı ruhumuz ve kenetlendi her yerimiz. Onun sıkıca saran kollarını üzerimde hissetmek için nelerden vazgeçerdim de işte yine onun için ondan vazgeçmeyi göze almıştım.
Yüzü saçlarıma gömülüyken benim yüzüm önce göğsündeydi sonra boğazına kaldırdım. Kokusunu içime çektim uzunca. Kalbi deli gibi atıyordu, tıpkı benimki gibi. İkimiz de birbirimize inanmıştık artık ve özlem yerini büyük bir aşka bırakmıştı. Uzun süre içimizde hapsedildiği için doğrusu nasıl göstereceğimizi de bilemiyorduk.

Birçokları bindi teleferiğe ve birçokları indi. Bizse sanki sadece ikimiz varmışçasına sarılmaya devam ettik. Kar yağdı, bazı bazı güneş açtı, kuşlar uçtu üşüyerek ve biz de üşüdük biraz. Hala daha birbirimize birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi söyleyemiyorduk. Ne o ne ben tek kelime etmiyorduk ama dışarıdan bakan biri iki aşıktan başkasını göremezdi hiç şüphesiz.

Selim'in kolları hiç gevşemiyordu. Sürekli farklı yerlere geçiyor ama her defasında biraz daha fazla sıkıyordu. Ona sarıldığım o vakit içinde geçmişimdeki tüm eksikleri affettim dostlarım.

Ve yirmi beş senelik kırgınlığım bir anda geçip gitti.

Babamı tanımıyor olmam, annemin vefat etmesi, yapayalnız ve bir başına büyümem, onca zorluğa göğüs germem ve daha nicesi. Hepsini affettim dostlarım, hepsini.

Bir tane Selim tüm geçmişime bedel oldu. Meğer ben onu kazanmak için ödemişim tüm bu bedelleri.

Ve sonuna kadar da değermiş be dostlar.

Hafif hafif sağa sola sallanmaya başladığımızda gülümsedim. O da gülümsedi, hissettim. Adem elmasının kıpırtısını alnımda duyduğumda derin bir nefes aldım. Ve yavaşça ayrıldık. Kollarımız hala birbirine bağlıyken birbirimizin yüzüne baktık. Önce o gülümsedi sonra ben. Burnunu getirip burnuma sürttüğünde daha çok gülümsedim. Sonra başını kaldırıp alnımdan öptü uzunca. Kapattım gözlerimi ve bir kere daha derin nefes aldım. Bu kokuyu çok özledim dostlar, her fırsatta derince ciğerlerime doldurmam bundandır mazur görün.

Ve kuşlar uçtu yeniden, çiçekler açtı, hayat yeniden canlandı gözümde. Selim yeniden girdi hayatıma, üstelik kaderin bana hediye ettiği en güzel şekliyle.

❄️

Sarıldık, birbirimizle hasret giderdik, geçen zamanı yad ettik her şey bitti mi sandınız dostlar? Asla! Hem de işler bir kez daha birbirine girdi. Durum şu ki...neyse en iyisi mi okumaya devam edin siz.

"Asla olmaz! Katiyen olmaz! Bu kızla evlenmene asla izin vermem!"

Selim ve ben Selim'in ailesinin önünde ellerimiz önümüzde bağlı, suçlu çocuklar gibi dikiliyorduk. Selim'in annesinin ağzından bir kere olumlu bir laf çıkmamıştı. Sürekli hayır anlamında başını sallıyordu. Babası sadece bana bakıyor tek kelime etmiyordu. Ablası ise gizli gizli gülümsüyor ve bana destek verdiğini göstermeye çalışıyordu.

Selim'lerin evi bir şatoyu andırıyordu. Soğuk ve soluk duvarlarda ailelerinin büyüklerinin tabloları asılıydı. En geriye gittiğinizde Osmanlı zamanında Selim paşa isimli birine geliyordunuz ve ondan sonra da Selim'ler peş peşe gelmişti. Ayyıldız ailesinde dört Selim vardı. İkisi amcasının oğlu, biri halasının oğlu ki onların soyadı da Ayyıldızdı. En küçük Selim bizim Selimdi ve gerçekten tablosunun altında 4. Selim yazıyordu. Yine de tüm resimlere baktığımda en yakışıklı Selim yine bizim Selim'di.

Ailesinin karşısında Selim dimdik duruyordu ama ben ara ara başımı yere eğiyordum. Hem utanıyordum hem de üzülüyordum. Selim'i böyle zor bir durumda bırakmak üzmüştü beni. O ise hiçbir şekilde isteğinden vazgeçmiyordu.

"Asla olmaz Selim. Bu kız ölmemiş olsa bile evlenemezsiniz. Sen koskoca CEO'sun sana layık bir kızla evlenmelisin."

"Bana layık olan kız kimmiş anne?"

"Ortaklarımızın kızı Pınar ya da Esila, Sare, Yeliz. Daha sayayım mı?"

"İstemiyorum hiçbirini, sevmedim. Ben bu kızı istiyorum bunu alın bana."

Melis abla daha fazla dayanamayarak püskürdüğünde Selim'e baktım. O asla CEO olduğunu belli edemeyecek türde bir orman kaçkını dostlarım. Resmen bana yavru köpek muamelesi yaptı.

"Görüyor musunuz çocuğumun konuşması bile değişti. Oğlum kendine gel sen koskoca CEO'sun. Eşini nasıl domates seçer gibi seçersin?"

"Şimdi bizi onaylamıyor musunuz?" diye sordu Selim bıkkınca.

"Kat'iyen onaylamıyorum," dedi annesi.

Selim de umursamazca omuzlarını silkeledi ve çocuk gibi alt dudağını çıkararak "Eh ne yapalım, biz de çocuğumuzu babannesiz ve dedesiz büyütürüz hayatım," dedi ve elimi tuttu.

Oha! Çocuk mu dedi o? Şaşkınca Selim'e baktığımda tatlıca gülümsedi. Sonra da arkasını dönüp gidiyordu ki babası seslendi. "Dur bir dakika, çocuk mu dedin sen? Torunum mu olacak şimdi benim?"

Selim aniden arkasını döndü. "Hem de sarı saçlı bir prenses. Üstelik gözleri de çekik."

Yemin ediyorum deli bu çocuk.

Babası kalkarak yanımıza geldi. "Tamam ben onaylıyorum. Torunumu sokağa atacak değilim."

Selim sesini yükseltti. "Eh ne yapalım, biz de kızıma yeni bir babaanne buluruz artık. Ortalık babaanne kaynıyor zaten."

Sonra annesi koşarak yanımıza geldi ve bileğimden tutarak "Bana bak, kızın adını ben koyacağım tamam mı?" diye sordu.

Tamam anlamında başımı sallarken, kısık bir şekilde güldüm. Ne bebekmiş be. Selim'in istediği kadar var yeminle.

"Eh madem," dedi annesi karnıma bakarak. "zaten çoktan CEO oldun. Artık kiminle evlendiğinin pek bir önemi yok da siz ne zaman evlendiniz? Yoksa bu çocuk? Aman Allah'ım gayrı meşru mu?"

Tüm gözler Selim'e çevrildi. Hiç telaşlanmadan ellerini önünde açtı ve son derece sakin bir dille "Sakin olun, nikahımız var herhalde," dedi.

Babası "İmam nikahı mı?" diye sordu.

Annesi de "Tamam o varsa sorun yok. Yine de düğün yapmamız lazım. Resmi nikah da şart," dedi.

Selim tamam anlamında başını sallarken "Bu günlük bu kadar yeter, artık sevgili eşimin dinlenmesi lazım. Malum hamile," dedi.

Melis abla kıs kıs gülüyordu ki annesi seslendi "Hayal kızım, ben isimlere bakacağım tamam mı? Şöyle Ayyıldız ailesine yakışır bir isim bulmalıyız. Erkek olsaydı Selim koyardık ama koz olduğuna göre Selim'e mi olsa?"

Ailecek çılgın bunlar kanaat getirdim artık. Evden bayağı uzaklaşınca Selim'in omzumdaki kolunu attım ve "Ne yaptın sen biraz önce?" diye sordum.

"Ne var ki ne güzel işte. Artık rahatça yaşayabiliriz."

"Ya deli misin? Çocuk var dedin. Daha biz seninle evli bile değiliz."

"Ah doğru ya," dedi başının arkasını kaşıyarak. "o zaman gel hadi çabucak bir çocuk yapalım."

"Aptallaşma Selim. Önce güzel bir evlilik teklifi yap bakalım. Sonra nikah, sonra çocuk."

"Niye ya? Formül gibi bir şey mi bu? Önce çocuk, sonra düğün, sonra da nikah olsa ne olur?"

Şak!

Selim'in kafasına bir tane geçirdiğimde aklı başına gelsin istiyordum.

"Al sana ne olur."

Sinirle arkamı dönüp yürümeye başladım. Sinirli gibi görünüyordum ama hiç de değildim dostlarım. Hatta çok hoşuma gidiyordu da işte. Ben hızlı hızlı yürürken arkamdan bağırdı.

"Tokatını sevdiğim güzel kız, hazır ol harika bir evlilik teklifi yapacağım."

"Bekliyorum," dedim içimden. Tüm kalbimle ve ruhumla o anı bekliyorum.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin