Doğum bitmişti dostlarım. Ben de kızımız da çok sağlıklıydık. Onu ilk gördüğümde dünyadaki en güzel şeyi gördüğümü düşünmüştüm. Ve Selim de öyle."Şimdi kucağıma alsam bunu bir şey olur mu?"
"Alabilirsiniz beyefendi, bir şey olmaz.
"Ama çok küçük görünüyor. Yani ya ezersem bir yerini, ya canını yakarsam?"
"Bir şey olmaz beyefendi. Başını düzgün tuttuktan sonra alabilirsiniz kucağınıza. Kızınız o sizin."
Başımda kırmızı kurdele, komidinlerimde her çeşitten mis kokulu çiçekler, Selim ve kızımız.
Nasıl bir mucizedir bir görseniz dostlar. Nasıl bir armağandır. Nasıl bir mutluluktur böyle. Selim hemşirenin kollarından kızımızı almak için uğraşırken, büyük bir çaba gösteriyordu. Hatta alnında küçük ter damlacıkları bile oluşmuştu. Öylesine titiz davranıyordu ki, onu daha önce hiç böyle narin davranırken görmemiştim.Nihayet kollarına aldığında, küçücük kaldı kızımız. Belki dirseğine kadar ancak ulaşıyordu. Uzun süre baktı Selim. Fark etmeden gülümsüyordu da. Gözlerindeki ışıltıyı nasıl anlatsam ki size? Böyle, mutluluktan ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemez bir durumdaydı.
Sonra birden çenesi titremeye başladı. Gözleri doldu bir anda. Alt dudağını ısırıp kendini durdurmaya çalıştı. Bal rengi saçları alnına düşerken kızının pamuk gibi yumuşak olan sarı tüylerine baktı. Git gide gözlerinin yaşı çoğalıyordu.
Bir insanın bir şeye böylesine sevgi ile yaklaştığını daha önce görmemiştim dostlar. Sanki su olup akacaktı kızı için. Adeta eriyordu gözümün önünde.Elmacık kemiğine bir damla yaş süzüldüğünde, derince bir nefes aldı ve tatlıca gülümsedi. Gülümseyince dudaklarının nasıl tatlılıkla kıvrıldığını da görmenizi isterdim.
"Hayal gözleri de çekik bunun ya. Ulan, büyüyünce inşallah babasını görebilir. Eşşek sıpası."
Gözlerime dolan yaşı gidermek için derin bir nefes alıp ben de güldüm.
"Saf mısın? Sanki ben göremiyorum seni."
Üzerindeki mavi sweatshirtün bir bölümü yukarı kalkmış, siyah eşofman altının bir paçası yukarı doğru kıvrılmıştı. Bir ayağında ev terliği, diğerinde ayakkabısı vardı. Bal rengi saçları doğum zamanından kalan dağınıkla dururken, o hiçbir şeyi önemsemiyordu. Sanki hayattan tamamen kopmuş gibi kollarındaki miniği seyrediyordu.
Bundan iki sene önce böyle muhteşem bir manzarayı seyredeceğimi söyleselerdi asla inanmazdım dostlar. Evi ve parası çalınmış, istediği okula gidemeyen, beyninde tümör olan, ölüme mahkum, yetim bir Hayal vardı. Allah zaten hiçbir şeyi olmayan bu insandan olan şeyleri de almıştı bir anda. Ve o insan, günah olduğunu bilmesine ve intiharı yapamayacağını adı gibi ezberlemesine rağmen, canına kıymaya çalışmıştı.
İtiraf ediyorum o zamanlar gücenmiştim biraz.
Kime?
Neye?
Kimim vardı ki, yaradandan başka.
Ama işte Allah öyle yüce ki biz insanoğlu onu anlamaktan her zaman aciz kalıyoruz. Şimdi söyleyin dostlar bu yaşadığım şeyler mucize değil de nedir?
"Mucize olsun mu adı?" diye sordu Selim o anda.
Daldığım düşüncelerden kurtularak ona baktığımda gülümseyerek bana bakıyordu. Bal rengi saçlarını ağzından verdiği hava ile alnından uzaklaştırırken, yanıma gelip oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
RomansHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...