Öğle geçmiş güneş tepeden aşağı doğru ilerlerken biz yine kendi yerlerimize oturup milli hayal kırıklıklarımızı bulmaya çalışıyorduk. Biliyorum milletçe bazı özel hayal kırıklıklarımız var ve bunu her Türkiyeli net bir şekilde bilir. İstemese de bilir. Çünkü bunlar yazılı olmayan kurallar, öğretilmeyen dersler ve okunmadan ezberlenilen kitaplar gibidir. Ama tabii karşınızda Selim gibi biri varsa işte o zaman işle biraz değişir."Döner ile ayran yerken, ayranın erkenden bitmesi," dedim alnına vurdu. Şak!
"Ben söyleyecektim onu ya!"
"Söyleseydin bana ne," dedim dilimi çıkarmadan önce.
"Pekala," dedi. "evde elektrikler kesikken dışarıya bakıp diğer evlerinde kesilip kesilmediğini kontrol etmek."
Hırs yapıp kaşlarını kaldırarak söylemişti. Senin o karamel rengi kaşlarını yerim ama olmaz. Başımı iki yana sallarken "Bu bir hayal kırıklığı değil!" dedim. "Milli hayal kırıklarımız içinde yer alan bir şey bulmalısın."
"O zaman, evde elektrikler kesilince diğer evlerinkinin kesilmediğini görmek."
"Eh işte," dedim beğenmezce.
Hırs yaptı iyice ve kendini sıktı.
"Yeni ıslattığımız saça şampuan dökecekken şampuanın bittiğini fark ederek içine su koyup kullanmak," dedim iyice hırslandı. Ne kadar hırslanırsa hırslansın beni geçmesi imkansızdı. Oğlum hayal kırıklığı dendi mi Hayal Mutlu gelir akıllara. Sen beni geçip nereye gideceksin hey yavrum hey. Ey gidi zengin bebesi, sen nerden bilcen lan bu şeyleri? Bunu anca benim gibi orta direkler bilir. En baştan kaybettin.
"Televizyon bozulunca üzerine vurmak," dedi.
"Hayal kırıklığı değil," dedim, yıkıldı. Doğru dürüst bir milli hayal kırıklığı bulmadığı için içi içini yiyordu. Eh, bir yerde bari senden önde olayım.
"Yeni ayakkabı alan kişiyi tebrik etmek adına ayakkabısının üstüne bastığımızda, çamur etmek," dedim.
Alt dudağını kemirmekten derisi iyice yüzülmüştü. Bu çocuğun bu kadar hırslı olduğunu daha önce hiç görmemiştim. Yine de istediğini yapsın beni geçemezdi.
"Ne oldu? Hani beni her şekilde alt ederdin," dedim en alaycı sesimi takınarak. Başımı da iki yana salladım ki iyice delirdi.
"Üstüme gelme," dedi somurtarak.
"Peh!"
Bakışlarım bile alaycı ifade takındığında kendi koltuğunda yan döndü. Bacaklarını karnına çekil yine küs pozisyonu aldı. Hep aynı şeyi yapıyordu. Tamamen işinin bittiğini düşünüp artık tek kelime edemez diye düşünürken yavaşça bana doğru döndü ve birden parladı gözler. Bir şey mi bulmuştu? Yok canım ne bulacak bu zengin çocuğu. Sinsice güldü ve hınzırca sırıttı. Bal rengi saçlarını parmaklarının arasından geçirerek bir fırt hava yaptı bana. Sonra da durup dedi ki
"Dondurma kutusundan zeytinyağlı sarma çıkması."
Sustum. Tek kelime bile etmek haddim değildi. Tartışılmaz milli yıkılışımız, umutlarımızın çöküşü, kalplerin kırılışı ve en derin hüzün sebebimizdi. Bunun üstüne ne getirirsem getireyim işim bitmişti. Penaltılara bile gerek yoktu maç bitmişti işte.
Onurlu bir şekilde elini sıktım ve dedim ki "Sen kazandın kaptan, büyüksün!"
❄️
"Eskiden anne ve babamı kardeş sanıyordum. Tıpkı ablam ve ben gibi," dedi gözlerimi açıp ona baktım.
"Yuh yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFERİK
DragosteHayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen uzun süre aşağı inemeyen ikili için yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Yalnız işler ikisinin de umduğ...