"Bu arada Burak'ın işine son vereceğim." Dedi diyince "Neden? "Diye sordum merakla.
"Tek bir görevi vardı. Senin gittiğin yerleri bana bildirmek." Dedi Fırat.
"Bildirdi zaten" dedim.
"Sen beni aptal mı sanıyorsun Hüzzam" diyip alaylı bir şekilde güldü.
"Hasta olduğumda bile başımda o vardı. Siz gelmediniz bile ama o bütün gece hastanede benimle durdu" dedim sinirle. Yerine gelcek olan kişi daha da sıkacaktı beni. Burak biraz olsun anlayışlıydı. Burak bana çok iyi davranıyordu. Onun gitmesi hiç iyi olmamıştı.
"Aradığımda iyileştiğini ve gelmeme gerek kalmadığını söyledin" dedi.
"Bence onu sırf laf taşımıyor diye bile tutmalısınız. Güvenilir birisi en azından. Zehra Hanım ondan benim siyah dosyada ne gördüğümü öğrenmesini istedi ama Burak bana bu konu hakkında bir şey sormadı bile" dedim. Elimdeki bu kozu şimdi kullanmak aptalca olmuştu.
"Ne? Sen ne dediğinin farkında mısın?"Diyince "görüp duyduğumu söylüyorum" dedim.
"Bana Burak'ı çağır" dedi kapıda duran adama başıyla aşağıyı işaret edip.
"Zehra, iki dakika dışarıya çıkar mısınız" dedi Fırat. "Bahçede oturalım masa hazırlana kadar"Zehra ve tanımadığım bir çift dışarı çıktı. İnsanları kuzu gibi güdüyordu. Burak geldiğinde Fırat'ın işaretiyle salonun kapıları kapandı. Korkmalı mıydım?
"Geç Burak otur" dedi Fırat. "Söyle bakalım Hüzzam gördüğünü bir kez daha." Diyip bana doğru baktı Fırat.
"Zehra Hanım, Burak'tan benim siyah dosyada ne gördüğümü öğrenmesini istedi" dedim. Burak aniden bana şaşkınlıkla baktı.
"Doğru mu bu Burak?" Diye sordu Fırat.
"Doğru tabii ki. Gördüm diyorum" diye çıkıştım.
"Ben sana sormadım" dedi Fırat sinirle.
"Doğru değil efendim. Böyle bir şey olmadı" diyince Burak "yalan söylüyor." Diye çıkıştım aniden. Burak bildiğin Zehra'yı koruyordu.
"Doğru mu Burak?" Diye sordu Fırat tekrar.
"Hayır efendim" dedi Burak tekrar.
"Ya kimi kimden koruyorsun?"dedim sinirle.
"Doğru mu Burak?" Diye sordu tekrar Fırat.
Burak kıpkırmızı olmuştu. "Evet efendim. Doğru" dedi sessizce. Fırat aniden sehpa üzerindeki vazoyu iktirdi. Ayaklarımızın ucuna gelen vazo bin parçaya bölünürken bileklerime parçaları sert bir şekilde çarptı. Burak bir bacağını benim önüme atmıştı refleks olarak. Ama bu engel olamamıştı tabii. Ayaklarımın üzerine düşen cam parçaları temizlerken "sanki suçu biz işledik" diye söylendim.
"Hüzzam ne gördüğünü söyledin mi?" Diye sordu Fırat.
"Hayır ya ne söyleyeceğim. Ama bu kadar sinirlendiğine göre o kadınla ilişkin var galiba" dediğimde "sus" diye bağırdı.
"O, hala görüşüyorsun demek" dediğimde de "kapat şu çeneni" diye bağırdı. Fırat delirmişti. Yarasına tuz basmıştım. Atlas hocanın annesinin hayatta olmadığını bilmiyormuş gibi yapmam gerekiyordu.
"Noluyor ya?" Diye çıkıştım.
"Bana bak ikinizin de bu konuyla ilgili ağzınızdan tek bir söz çıkmayacak. Yoksa ikinizin de ölüsü çıkar bu evden" dedi işaret parmağını havada hunharca sallarken. "Sen de şansını çok zorlamaya başladın." Dedi bana bakıp. "Gözüme batmaya başlıyorsun ve bunun sonu hiç iyi olmaz" diyip salondan çıktı.