Pervin hanımın dediği elbiseleri denedim. Ama hepsi de çok ağır kıyafetlerdi.
"Bu efsane oldu tatlım" dedi en son giydiğim elbiseye. Zümrüt yeşili saten bir elbisede karar vermiştik. Saçlarımı Pervin hanımın bir kuaför arkadaşı yapmıştı. Kendimi düğüne gidiyor gibi hissediyordum. En son küpeyi takıp gümüş rengi ayakkabıları da giydim. Bunlarla yürümesi çok zor olacaktı.
"Vay be" dedi Ege odaya girip. "Çok güzel olmuşsun" diyip elini uzattı. "Hadi hemen gidelim" dedi ardından.
"Çok abartılı oldum sanki. Annene hayır demek imkansız." Dedim. En azından şu kırmızı ruju silsem iyi olacaktı.
"Bilmez miyim ben annemi" diyip güldü.
Merdivenlerden resmen Ege'ye yapışmış bir şekilde indim. Arabaya sadece ikimiz binmiştik. Burak ortalıklarda yoktu. Büyük bir gökdelenin önünde durdurdu arabayı Ege. Burası bildiğim kadarıyla oteldi ve bunu binanın girişindeki tabeladan okuyarak doğrulamıştım.
"Hoşgeldiniz" dedi vale ve hızlıca anahtarı aldığı gibi arabaya atladı. Biz de bu sırada içeri girdik. Asansöre bindiğimizde "Sakın beni yalnız bırakma" dedim.
"Yani sen de arada birileriyle konuşursun" diyince "Saçmalama kiminle ne konuşacağım?" Diye çıkıştım.
"konuşacak bir çok konu bulacağına eminim" diyip gülümsedi.
Asansör kapısı açıldığında önümde bir çok insan görünce bir anlık korkuyla Ege'nin koluna yapışmıştım.
Herkes hep bir ağızdan "iyi ki doğdun Hüzzam" Diye bağırıyordu. Başta gördüğüm kalabalığa göz gezdirdikçe her bir sima tanıdıklaşmıştı. Her biri bilinmeyenden bilinene dönüşmeye başlamıştı. Annem, babam, babamın kucağındaki Hümeyra, Fırat, Zehra ve okuldan arkadaşlarım vardı. Hatta Ece ve Oğuzhan bile.Asansörden çıkıp anneme sarıldım."İyi ki doğdun kızım" dedi bana sarılmaya devam ederken annem.
"Sen anneanneme gitmemiş miydin?" Diye sordum merakla.
"Fırat bey çağırınca döndüm" diyip gülümsedi. Ardından babamın kucağındaki Hümeyra'yı aldım kollarıma. Canım kardeşim. Kokusunu bile öyle çok özlemiştim ki.
Babam "iyi ki doğdun Hüzzam" dediğinde arkamı dönüp anneme Hümeyra'yı uzatıp diğerleriyle de sarılıp tebriklerini kabul ettim. Doğum günüm olduğunu unutacak kadar haberim yoktu tarihten. Yada aklım çok bulanık durumda olduğu içindi.
Arkadaşlarımla birlikte masaların olduğu ve müziğin ortalığı kapladığı geniş alana geçtik. Bir çok akrabam da gelmişti. Bunun altında yatan garip bir sebep vardı. Bunu hissedebiliyordum. Yoksa Fırat herkesi çağırmazdı buna emindim. Yavaşça arkadaşlarımın arasından ayrılıp Fırat'ın yanına gittim. "Aklından ne geçiyor?" Diye sordum onu kolundan tutup amcamın ve babamın yanından çekerken.
"Sadece sana süpriz yapmak istedik" diyince "bu saçma olayı şimdi nasıl açıklayacağız herkese?" Diye sordum.
"Açıklamak zorunda mısın? Kimse bir şey bilmiyor zaten" diyip güldü. Babam gözlerimi üzerime dikmiş bana bakıyordu.
"Bilmemeye de devam etsinler o zaman" diyip sinirle yanından ayrıldım. Yüzümü yıkamak istiyordum. Yoksa hüngür hüngür ağlayacaktım. Müzikten uzaklaşırken Ege'nin merdivenlere yöneldiğini görünce arkasından gittim.Merdivenlerden nereye çıkıyordu ki? Hızlıca yukarı çıkmaya başladım. Merdivenleri çıkınca karşıma acil çıkış kapısı tarzında kolu bastırınca açılan bir kapı çıktı. Kapıyı açtığımda esen tatlı rüzgar tenimi okşadı. Yıldızların altında yavaş adımlarla ilerledim. Yada yıldızların üstünde diyebilirdim. Şehir ayaklarımın altındaydı. Kendi çevremde dönüp etrafı izledim.
Ege nereydi? Çıktığım yerin arkası gözükmediği için korkak adımlarla oraya doğru ilerledim. Karanlıkta takılıp düşmekten kokuyordum.