Rahatlatıcı bir duşun ardından mutfağa geçip kek çırpıp fırına attım.
"Yemek mi yesek?" Diye sordu ben bulaşık makinesine yerleştirirken bulaşıkları. Duşa girdiği yine etrafa yayılan mis gibi kokudan belli oluyordu. Zaten ona bakınca nemli saçından da anlamak mümkündü.
"Olur yiyelim, ben de acıktım" dedim. Ben duştayken pilavı da o yapmıştı. Beceremediği bir konu var mıydı acaba?
Masayı o hazırlamıştı ben mutfağı toparlarken.
"Ekmek almayı unutmuşuz. Sigaram da bitti. Alıp geleyim hemen" diyip oturduğu yerden kalktı. Evde yalnız kalmak istemiyordum. Çok tedirgin ediyordu beni hala bu durum."Tamam" dedim sadece. Psikolojik olarak kendi içimde savaş veriyordum. Sürekli bir konuda kendimi baskılıyordum.
Geri gelmesini beklerken saçımı kurutmuş yavaş yavaş da yemeye başlamıştım. Ve gözüm sürekli etrafta geziniyordu korkuyla.
Kapıyı açıp ayakkabılarını çıkartmıştı. Pilav varken ekmek arıyordu. Ben yarılamış ve doymuştum bile.
"İnsan bekler" dedi ekmek poşetini masanın kenarına koyup odaya geçti. Büyük ihtimalle ellerini yıkayacaktı ama elindeki diğer poşeti de götürmüştü.
"Ne aldın?" Diye sordum geri geldiğini duyunca.
"Bunlar da senin. Ama yemek yediğin için sana veremiyorum şuan" dediğinde elindeki gülleri gördüm. Yaklaşınca mis gibi kokmuştu. Bardağın içine koyup içine su doldurdu. Ardından masaya koydu bardağı.
"Nerden buldun bunları?" Diye sordum.
"Köşedeki çiçekçiden teyzemin istediği skulentlerden aldım da seni de es geçmek istemedim" dedi yemeye başlarken.
"Teşekkür ederim" dedim gülümseyip.
Benden önce tabağını bitirmişti. "Ben toparlarım" dedi.
"Tamam çok iyi olur" dedim. Odaya geçip hızlıca yatağı toparladım. Etrafa saçtığımız diğer eşyaları Atlas toplamıştı zaten ben duştayken. Kapı çalınca son olarak hızlıca havluları değiştirdim. Bu yüzden ben içeriye giresiye kadar onlar salona gelmişlerdi.
Timuçin ve İlayda da gelmişti. Ve Timuçin direk Atlas'ın tepesine çıkmıştı. Hızlı bir tokalaşma ardından hal hatır sorma seremonisini de atlattık. Bana gerçekten değer verdiklerini hissediyordum onlarla oturup konuşurken. Soru soruyor, dinliyorlardı. Üzerine de konuşuyorlardı. Biraz sessiz kalınca direk benim de ne düşündüğümü soruyorlardı.
Kek ve çay koymak için kalkıyordum ki Atlas kolumdan tutup geri oturtturdu. "Sen otur güzelim"
"Ben hallederim. İlayda gel " diye seslendi Atlas. İkisi hazırlarlarken öylece oturmak pek de bana göre değildi. Bu yüzden sık sık gözüm onlara kayıyordu.
"Atlas seni hiç kaldırmıyor ne güzel. Umarım böyle devam eder" dedi Tülin teyze. Biraz sesli söylemişti Atlas'a da duyurabilmek için.
"Ben onun gözüne bakıyorum merak etmeyin siz" demişti Atlas. Şu sıralar gözüme bakmasını gerektircek pek bir şey yapmıyordum.
"Atlas'ın o konuda hakkını yiyemem. Çok düşünceli ve bana her konuda yardımcı" dedim. Özellikle ev işlerinde hiçbir zaman kenarıya çekilip işleri bana bırakmıyordu."Bırak yardım etsin zaten" dedi Tülin teyze göz kırpıp. "Baştan nasıl giderse öyle devam eder. Rahata alıştırma" dedi. Sanki sevgiliymişiz gibi konuşmuştu.
Kekler yenilip çaylar içildiğinde içkiye geçilmişti ve ben bu kısıma eşlik etmek istemiyordum. Bu yüzden Atlas'ın tepesinden inmek bilmeyen Timuçin ile ilgilenmeye başlamıştım.