Atlas hocanın aradığını görünce ne yapacağımı şaşırmıştım. Ne yapacaktım şimdi ben? Ne diye arıyordu ki beni? On dakika daha dolmamıştı bile. Ne diyecekti?
"Of ya" diye söylendim kendi kendime. Mecbur açacaktım. Ekrana bakıyordum ve kaydırıp kaydırmama arasında gelip gidiyordum.Telefonunu açıp kulağıma götürdüm hızlıca. "Efendim hocam" dediğim anda telefon kapandı. Yetişememiştim belli ki. Geri arıyorken bir yandan da konferans salonuna inmeye karar verdim.
Arkamı döndüğüm anda Atlas hocayı kapıda görünce korkuyla irkildim. Telefon sıçramamın etkisiyle elimden kayınca yere düştü.
"Eyvah" dedim istemsizce. Telefonu hızlıca yerden alıp işliyor mu diye kontrol ederken kırık bir yer var mı diye de hızlıca yokladım.
"Hüzzam bu kadar çok mu isteksizsin?" Diye sordu kaşlarını kaldırıp. Ben telefon derdine düşmüşken onun verdiği tepki hala aynıydı.
"Yok hocam isteksiz değilim. Şimdi iniyordum konferans salonuna ben de" dedim.
"Katılmak zorunda değilsin. İstiyorsan ders yapabiliriz" diyince az önceki oflamama şahit olduğunu tahmin ettiği için "yok hocam kalacağım. Yani dersi tercih ederdim aslında" dedim.
"İyi o zaman sınıfa geç" dedi. Böyle davranırsa daha fazla dayanamayacaktım.
"Hocam biraz konuşabilir miyiz?" Diye sordum.
"Sınıfa geç, geliyorum" diyip sigara paketini çıkardı cebinden.
"Peki" diyip terasın kapısına doğru ilerledim. Ne kadar saçma bir gündü. Neredeyse ağlayacaktım. Böyle davranmasını hazmedemiyordum. Çocuk değildi, konuşabilirdi.
Asansörün tuşuna basıp beklemeye koyuldum ama yoğunluktan her katta duruyordu. Hala gelmeyince merdivenlerden inmeye karar verdim ama merdivenlere açılan demir kapı kilitliydi.
"Orası kilitli" diye bir ses duyunca ne çabuk içti sigarasını diye düşündüm.
"Gelmedi hala" dedim asansörün yanına ilerlerken.
"Sabret biraz, sabret" diyip kapıları açılan asansöre bindi.Kaç dakikadır bekleyen bendim.
Resmen şanssızlıktı benimki."Hocam, ben yanlış bir şey mi yaptım?" Diye sordum dayanamayıp.
"Yo" diyip kaşlarını çatıp bana baktı.
"Hocam benim size söylemem gereken bir şey var" diyince bana umursamayan bir bakışla baktı.
O kadar çok rencide olmuştum ki. Belki sıradan birisi olsa benim için yine de aynı şekilde hissederdim. "Neyse" dedim sessizce. Yutkunurken "Hüzzam yeterinde geç kaldın zaten. Söylemene gerek mi var artık o bir şeyleri" dedi ters ters. Bu tavrı üzerine ne yapılırdı ki?
Ani bir kararla sıfır yazan tuşa bastım. Daha fazla bu tavırlara maruz kalıp kendimi üzemezdim. Hatta ona baka baka yapmıştım bunu.
"Kaç bakalım kaç" dedi gülüp. İyice sinir olmaya başlıyordum."Ya hocam hiçbir şeyden kaçmıyorum, kaçmadım" dedim aniden her şeyi anlatma hevesiyle söze başlayıp.
"Hey, o sesini biraz alçalt. Kurs binasındayız. Şimdi ya benimle gel. Ya da kaçmaya devam et" dedi bastığım tuşu işaret edip.
Arkasından asansörden indim. Odasının kapısına gelmiştik. Sinirle dolup taşıyordum. "Gel, geç." Dedi piyanoyu gösterip. Anahtarını masasına atıp dolabına yöneldi.
"İşte burda. Hadi bakalım Hüzzam hanım. Size özel bir kaç parça. A bak bu kitabıma asla dokundurtmam kimseyi değerini bil" diyince gülümsedim. "Evet belli. O yüzden baya hırpalanmış" dedim neredeyse kopmak üzere olan yapraklarına dokunup.
"Çok dokunma" dedi aniden. "Ay tamam" dedim ben de. "Şurdan başla" diyince bakıp inceledim. Bir iki deneme sonrasında bu sayfayı en azından doğru notalara basarak tamamladım.
"Baştan şimdi" diyince daha akıcı bir şekilde çaldım. "Tekrar baştan çal" diyince üçüncü kez baştan çaldım. Ve artık çalmıştım doğru düzgün. Hemen bir parçayı çıkartmanın haklı gururuyla omuzlarımı dikleştirdim.
"Bu sayfada bilmen gereken bazı kurallar var." Diyip boş bir nota kağıdı alıp anlatmaya başladı. Kapı çalınca ikimiz de kapıya doğru baktık. "Hocam" diyip anahtarı uzattı Deniz. "Çok eğlenceliydi. Keşke siz de katılsaydınız" dedi Deniz, Atlas hoca anahtarı alıp cebine attığı anda.
"Eğlenmene sevindim. İnan katılmayı ben de çok isterdim Denizcim" diyip elindeki nota kağıdını sallayınca sinir oldum. Madem istiyordu gidip katılsaydı. Ben mi zorlamıştım sanki? Kendisi sormuştu.
"Hocam. Merhaba" diye atıldı Mısra kapıdan içeriye.
"Merhaba Mısra" diyince Atlas hoca "hocam ben de birebir ders istiyorum" dedi direk Mısra.
"Zamanım olunca haber veririm" dedi Atlas hoca.
"Hadi biz çıkalım Mısra. Görüşürüz Hüzzam, görüşürüz hocam" diyip koluna dokundu Mısra'nın Deniz.
"Görüşürüz" dedi Atlas hoca da bana dönüp. Ve anında anlatmaya devam etti.
"Anlamıyorum" dedim sözünü kesip. Kendimi daha odaklayamamıştım ki. Kapı bile yeni kapanmıştı.
Baştan anlattı anlamadığım yeri bunun üzerine. Ve bana üç yeni kural öğretmişti hem kağıt üzerinde hem de piyano üzerinde. Harbi piyano dersi olmuştu. "Ve son olarak şunu bilmen gerek" diyince "hocam bugünlük bitirsek mi?" Diye sordum. "Bende bir kural daha anlayacak beyin kalmadı ve çok acıktım" dedim."Son kuralda mı pes ediyorsun?" Dediğinde ayağa kalkıp "Evet hocam" diyip gözlerinin içine baktım.
"Tamam hadi. Çıkabilirsin" diyip ayağa kalktı.
"Teşekkür ederim. İyi günler" dedim ama cevap bile vermedi telefonuna bakarken. Bunun üzerine odasından çıktım. Açlıktan bayılcaktım. Dilim damağıma yapışmıştı.
Burak'ın arabasına bindiğim anda "beni çorbacıya götür. Çok açım" dedim. Midem bulanmaya başlamıştı.
"Tamam tamam. Bu kadar uzun sürecekti madem neden bir şeyler yemediniz?" Diye sordu Burak.
"Aniden çıktı" dedim.
"Sen telefonlarıma bakmayınca güvenlikten sordurdum." Diyince "ha inanmadın yani gerçekten dersim olduğuna. Kaçtığımı falan mı düşündün? Ne gibi senaryolar geçti Burak? Fırat da aradı mı?" dedim şaşkınlıkla. Zaten sinirliydim.
"Merak ettim sizi. Bu kadar saat geçti. Açmayınca da endişelendim. Fırat beyi ben aradım ve durumu bildirdim" dedi.
"Beni endişelenceğin en son yer burası Burak. Nerde korkman gerektiğini sen daha iyi bilirsin" dedim. Elimi yüzüme götürecektim ki büyük ihtimalle onun piyanosundan ellerime sinmiş kokusunu fark ettim. Belki de kitabından. Şimdi daha çok kötü olmuştum. İlk defa bu koku benim canımı yakmıştı.