Ölüm meleği

78 6 0
                                    

Motordan inip kaskı uzattım. Bu gidişim başkaydı. Bu sefer bam başka bir ayrılık yaşayacaktım.
Arkamı tam dönmüştüm ki "Hüzzam" diye seslendi.
Ona doğru ağır hareketlerle dönüp baktım.
"Seni bana düşman ettiklerinde" diyip gözlerini gözümden çekti ve kısa bir süre sonra tekrar gözlerime bakıp konuşmaya devam etti.
"Canını yakmak istemediğimi bil. Her zaman seni korumaya çalışacağımı da" diyip elini kaldırdı.

"Beni sana onlar değil, sadece sen düşman edebilirsin. Koruyamadın, bu senin haricinde gelişen olaylar yüzündendi. Olsun." dedim ve kapıya yanaşıp kameraya yüzümü gösterdim. Geldiğimi ayen beyan belli edilince büyük tahta kapı açıldı.

Arkama doğru bakıp "annemin yerini bana söylemediğin için onları görene kadar beni düşmanın sayabilirsin" diyip içeriye adım attım.

"Hüzzam" diye seslenince ne var gibisinden baktım.

"Annenin yerini bilmiyorum. Güvenli evdeler. Fırat'tan bilgi getirmezsen söyleyeceklerini de hiç sanmam" dedi.

"Ben nasıl sınanıyorum Allah'ım böyle? Sana şirk mi koştum da bilmeden ondan mı hep bana oluyor olan?" Diyip ellerimi havaya kaldırdım ve onun bir şey demesine daha fırsat vermeden geri içeri girdim.

Kapıyı kapattığımda kalbim deli gibi atıyordu. Titreyen bacaklarım daha fazla beni taşıyamayınca yere oturdum.

Motorun tekrar çalışma ve uzaklaşma sesi gelince ne hissettiğime anlam veremedim. Boşluk desem tam değil, acı desem tam değildi.
Birini kaybetmek kadar acı ama bir o kadar acınasıydı bu his. Yokluğun verdiği boşluk varlığı kadar ağırdı.

Böyle olmamalıydı.
Böyle hissetmemeliydim.
Hislerimden kaçmak için bu eve sığınmamalıydım.

Zorla ayağa kalktım çünkü Fırat ve Burak bana doğru geliyorlardı. Gözüm sadece Fırat'ın uzun, kaşe montunun o hareket ettikçe dalgalanan eteklerine dalmıştı.

"Bazen sana o kadar çok kızıyorum ki..." diyip işaret parmağını havada hunharca salladı.
"Buna rağmen bir şekilde beni mutlu etmesini de başarıyorsun" dedi Fırat.

"Karttı derdin. Sahip oldun işte" dedim duruşumu dikleştirip.

"Asıl savaş şimdi başlıyor" diyince "sen şimdi sevinçten dört köşesindir. İstediğin oldu. Kaos, kan kokusu,ölüm" diyip onu süzen bir yüz ifadesiyle baktım.

"Evet. Bu havalar sana göre değil. O yüzden seni Burak çiftliğe götürecek. Ege de orda olacak" diyince güldüm. "Ben anneni öldürürüm orda" dedim.

"Sen ve öldürmek pek uzaksınız ya hani, sorun olacağını sanmıyorum" dedi Fırat.

"Sen beni koruyacak mısın?" Diye sordum kaşlarımı çatıp. "Emin misin korumakta?"
Bu adam beni korumak istiyorsa önce kendinden korumalıydı. Beni koruyacağına hiç ama hiç emin değildim. Altından başka bir şey çıkabilirdi. Ve o an aklımda fink atan düşünceyi bastırdım.

"Koruyacağım Hüzzam tabii ki" demesiyle kahkaha attım.

"Bekle de kanıtlayayım" dememle birlikte sağ elimle timüs olan böyleye boynuna doğru vurdurdum. Ve hız kaybetmeden sol elimle boynuna vurdurtmak olmuştu. Oldukça ani bir tepki olduğu için yere düşüşmüştü. Ve ben başımı kaldırmaya o kadar çok korkmuştum ki tek düşünebildiğim Burak'ın iman tahtası ve köprücük kemiğine dikkat et demesiydi ama ben Fırat'a uygulamıştım.

Gözümün ucuyla etrafımı görmeye çalışıyordum ama Fırat'tan gözümü çekemiyordum.
Üzerime doğru gelenlerin arasında önüme siper oldu Burak.

Fırat yerde nefes nefese kıvranırken Burak beni kenara doğru çekmişti.
"Neden işleri karıştırıyorsun bu kadar çok?" Diye sordu Burak.

"Onu öldürmediğime dua edin" dedim.

Burak'a, yerde soluklanan Fırat'tan emir gelince beni arabaya doğru ilerletti.

"Bana izin verseydin şimdi her şey yolunda olacak ve bunların hiçbiri yaşanmamış olacaktı. Ama sen sabredemedin. Bir türlü asıl güvenmen gereken kişiye güvenip sabredemedin Hüzzam" diye bağırdı Burak bana evden çıkar çıkmaz.

"Şimdi kartta Fırat'ta. Bu ne demek biliyor musun sen? Atlas'ların yok etmek zorunda olduğu herkesle tek tek iş kuracak demek. Artık kimse Fırat'ı kolay kolay deviremez. Artık kimse seni bu cehennemden kurtaramaz" dedi Burak.

"Atlas'ın adamlarına bilgi verebilirsem beni koruyabilirler" dedim ama yapmayacaklarını biliyordum.

"Sence Fırat zaten bu amaçla salındığını bilmiyor mu?" Diye sordu Burak.

"Ben artık kaçmak da istemiyorum ki." Dedim bıkkınlıkla. "Yoruldum. Çok yoruldum. Çırpınmaktan çok yoruldum " dedim.

"Gereksiz yere enerji harcadın" dedi Burak. "Seni zamanı geldiğinde ben çıkartacaktım o kaostan. Ben evlenmesini bilmiyor muydum seninle?" Diye çıkıştı.

"Yardım etmek istedi. Yapmayabilirdi de Burak. Ona bu konuda sitem edemem" dedim.

" Atlas annesini kurtaramadığı için kahramanlık yapıp vicdanını rahatlatmak istedi sadece. Kendi işinin buna müsade etmediğini bile bile. Bak şimdi kendi düşmanları Fırat yüzünden daha kötü saldıracak ona. Fırat onu bitirecek bir çok adam bulacak " dediğinde ürperdim.

"Ona bir şey olmasını istemiyorum. Son olan olaylara rağmen bunu istemiyorum" dedim. "Fırat'ın da ölmesini istemem. Birileri ölmek zorunda değil artık" dedim.

"Bir şey olacağını sanmıyorum. Mutlaka bir noktada anlaşmaya gideceklerdir zaten. Tabii bu olana kadar işler fazlasıyla karışacak" dedi Burak.

"Burak ya şöyle soldaki yol ayrımından dönsen de şu şehri terk etsek?" Dedim. Yüreğim sıkışıyordu.

Burak gülmeye başlamıştı.
"İstediğin yere git. Yine aklında fikrinde Atlas olacak" dedi.

"Annemlerin yerini söylemedi bana. O da bilmiyormuş gerçi de. Bir de son yaşanan olaylar var tabii. Yani Ece'yi kurtarmak için ordaydı fakat hiç affetmeden boynumu sıktı adam. O benim aklımda fikrimde olsa ne olacak? Ben onun değilim. Artık bu yaşananlardan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak"

"Orası doğru. " dedi.

"O fırsat geldi işte ayağına. Kaçır beni" dedim.

"Fırat bulur. Atlas çok daha kolay bulur. O dediğin o kadar kolay değil. Arabayı değiştirsek her yerde kamera var zaten. Bankadaki parayı çeksek orda da var. Mümkün değil." Dedi.

"Dağın başında paraya ihtiyaç olmaz" dedim. Gerçekten gitmek istiyordum. Kaçmak istiyordum her şeyden ve herkesten.

"Dağın başında yemeği nasıl bulacaksın?" Diyip güldü.

"Avlanırız. Of bilmiyorum" dedim.

"Ah Hüzzam, ah. Seni avlarlar sen avlanamadan" dedi Burak. O sırada çoktan çiftlik yoluna girmiştik. Burası içimde yine bir ürperti oluşturmuştu.

"Gülizar'ı benden koru" dedim aşağıya inerken. 
"Artık Fırat'a uyguladığım tarifeden devam edeceğim." Dedim.

"Biz ne konuştuk Hüzzam?" Dedi.

"Ben kimseye güvenmiyorum Burak. Sana da. Beni kurtarsaydı Atlas kurtarırdı zaten. Senin öyle bir ekibin de yok. Kendi ağzınla da söyledin kaçıramayacağını" dedim.

"Sen bi düz dursan ben fırsatını yakalayacağım da asla düz durmuyorsun ki" diye çıkıştı.

"Onu da denedik. Ben dursam Fırat durmuyor Atlas durmuyor olaylar durmuyor" dedim. "Benim gram umudum yok artık"

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin