Gün doğarken havanın soğukluğu ürpermeme neden olunca dolaptan ince bir ceket bulup omuzlarıma attım.
Sabahı etmiştim düşüne düşüne.
Gün tamamen doğduğunda kızgın güneş çoktan ısıtmaya başlamıştı dünyayı. Sıcaklayıp ceketi üzerimden çıkardım. Biraz daha yatakta oyalandıktan sonra ılık bir duş aldım. Bu gün piyano kursum vardı. Biraz olsun dışarı çıkıp rahat bir nefes alabilirdim. Ve Atlas hocayı görmek de ekstra mutluluk verecekti.Eşyalarım benim arkamdan gelmişti. Hem de tüm kişisel eşyalarım da kutuların içindeydi.
Çiçekli beyaz elbisemi giyip saçlarıma maşa yaptım. Hafif makyajımı da yaptıktan sonra aşağıya indim. Biraz olsun kafa dağıtmak ve vakit geçirmek için ya da itiraf etmek gerekirse Atlas hoca için hazırlanmıştım. Salonda yayılmış televizyon izlerken Fırat ve Zehra geldi.'Sürtükler. ' diye söylendim. Tabii ki onların duyamayacağı bir ses tonuyla. Duysalar beni falakaya yatırırlardı.
"Günaydın" dedi Zehra.
"Gün bana aymadı" Dedim soğuk bir tonla.
"Günaydın hanımefendi." Dedi Fırat iğneleyici bir tonla.
"Günaydınlar efendim ." Dedim gülerek. Sonradan bu gülüşümü dalga geçtiğimi belli eder bir hale getirdim.Hanımmışmış.Sahte sevgine hiç ihtiyacım yok Fırat. Bir de birbirimize laf sokuyorduk şu durumda.
"Kahvaltıya geçelim mi?" Diye sorunca Zehra hanım hep beraber havuzun kenarına kurulmuş çardağa geçtik. Kahvaltılıklar çoktan hazırlanmıştı.
Bir, iki, üç ve dört. Tam dört çeşit peynir vardı. Zeytin üç çeşitti. İki yeşil, biri siyahtı. Ballar, reçeller, mezeler...
Sanırım en lüks lokantada bile bu kadar çeşitle kahvaltı edemezsiniz. Gözünü sevdiğim para işte. Bazıları bir lokma için gece gündüz çalışırken bunlar adamları soyarak hayatını yaşıyorlardı. Kafalarına göre faiz, kafalarına göre hayat.
"Bütün mutfağı masaya koymuşlar." Dedim gülerek. Aslında kendi kendime söyleniyordum ama yüksek sesle söylemiş olmalıydım ki
"Seninle ilk kahvaltımız. Neyi sevip sevmediğini bilmediğim için her şeyden hazırlattım" dedi Zehra."Teşekkür ederim. Çok iyi düşünmüşsünüz. Sanki her şey yolundaymış da sizinle kahvaltı edeceğimi mi düşündünüz?" Dedim sahte gülümsememe devam ederken.
' pis boğazımdır ben ne bulursam yerim yelloz' demek istemiştim aslında. Onlara alaycı bir gülüş atmamı tamamladıktan sonra kollarımı bağlayıp onlara doğru baktım."Sen bilirsin. İster ye ister yeme" dedi Fırat sandalyede doğrulup. "Ama alışmak zorundasın"
Karnımı doyurunca "kalkıyorum eğer izniniz olursa" diyip kalktım sert hareketlerle. Elimi ağzımı yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Bordo rujumu sürüp çantamı hazırladım. Aşağıya indiğimde Fırat Bey'de takım elbisesini giymiş, ayaküstü muhabbet ediyordu bir adamla.
"Benim piyano kursum var. Üç dört saate dönerim. Korkma kaçmam" Dedim. Sen önce şu adamdan boşan. Kendine yazık ediyorsun.Diye geçirdim aklımdan Zehra için.
Buradan merkeze gitmek sıkıntı olacaktı. Bir de otobüsleri öğrenmem gerekirdi."Tamam Hüzzam seni Burak bırakır." Dedi Zehra, Fırat'ın yanındakini gösterirken.
Yanlarına gidip "Piyano kursuna gitmem gerek." Dedim yüzüne bile bakmadan pislik herifin.
"Burak seninle ilgilenecektir." Dedi adamın kolunu tutup.
"Tamam ama ben biraz alışverişe çıkmak istiyorum kurstan önce. Bana para verir misin?" Diyince direk elini cebine attı.İki yüzlüklerden bir demet çıkarınca gözlerim kocaman açıldı.