Eve geldiğimizde Atlas ile çerçeveyi asacak yer ayarlamıştık. Hatta tam piyanonun üzerine karar verip sonradan onu odaya asması için ikna etmiştim.
"Mısra arıyor" dedim telefonunu uzatıp.
"Efendim?" Diyerek açtı telefonunu. Saat ondu ya on. Bu saatte aramaya kadar geçmişti rahatlık. Aralarında ne yaşandıysa artık...
"Anladım, tamam. Tamam geliyorum" diyip telefonu kapattı.
"Ben Kerem'e geçerim, İlhan abiyi aramana gerek yok" dedim. Kendimi sıkıyordum ve bir şey belli etmemeye çalışıyordum. Onun yanına gidecekti bu saatte.
"Yine de çağıracağım. İçim rahat etmiyor. Hemen gelirim ben"diyip çıktı odadan sonra da evden. Yatağa oturup kaldım. Karşımdaki çerçeveye bakıyordum. Yok ben böyle düşünürsem kafayı yerdim.
"Kerem" diye seslendim balkona çıkıp.
"Kerem" diye ikinci kez seslenip bir yandan arıyordum ki balkona çıkınca "ya müsait misin? Atlas dışarı çıktı da" dedim.
"A tamam gel hadi"dedi. Hemen yan tarafa geçtim.
"Senin için bir şey hazırlıyordum tam da" dedi beni odaya doğru götürüp. Yataktaki kutuyu bana uzattı.
"Ne bu?" Diye sordum.
"Aç" diyince kırmızı kutunun kapağını açtım.
"Yok artık" dedim. "Bundandı işte bizim de aynı markaydı" dedim heyecanla fotoğraf makinesini görünce.
"Gerçekten mi? Hala çalışıp çalışmadığına baktım. Çalışıyor" dedi. "İçine de yeni film koydum. Artık senindir. Nasıl fotoğraflar çekeceğini merak ediyorum" dedi.
"Ya Kerem ben bunu alamam bu çok anlamlı ve değerli" dedim.
"Bu yüzden senin olmalı. Kapalı kutuda beklemesindense anlam kazanmış olur " dedi. Telefonu çalınca açtı hemen.
"Evet yanımda. Telefonun nerde Hüzzam?" Diye sordu Kerem.
"Banyoda kalmış olmalı" dedim buraya gelirken almadığımı hatırladım anahtar haricinde bir şey.
"Evde unutmuş" dedi.
"Tamam" diyip telefonu kapattı sonra.
"İlk senin fotoğrafını çekmek istiyorum" dedim.
"Neden aradığını sormayacak mısın?" Diye sordu.
"Hayır" dedim.
"Neden? Belki önemli" dedi.
"Yok ya naptın diye aramıştır" dedim.
"Uyumasın, bir yere gideceğiz ben gelince dedi" diyince "gelmez o. Neresiyse kalır yarına" dedim. Bir an önce uyumuş kalmış taklidi yapacaktım. Hiçbir yere gitmek istemiyordum onunla. Onu görmeyi bırak düşünmek bile istemiyordum. Çünkü gerçekten çok yorgundum. Ona kırgın olmamam gerekiyordu çünkü ve her şey yolundaymış gibi davranamıyordum.
"Bilemem" dedi.
"Hadi poz ver" dediğimde kamerayı eliyle kapattı. "Önce ben senin fotoğrafını çekmek istiyorum" diyince "makyajımı çıkarmadan önce söylemeliydin" diyip başımı hayır anlamında salladım.
"Böyle çok daha güzelsin" dediğinde tabi öyledir bakışı attım.
"İnan bana" diyip sandalyesiyle geri kayıp fotoğraf makinesini aldı.
"Uzan" diyince kaşlarım çatıldı.
"Korkma, uzan. Siyahı fon olarak kullanacağım" dedi kabloyu fotoğraf makinesine takarken. Böylelikle bilgisayara bağlamış oldu makineyi.