Gelen gideni aratır

503 20 0
                                    

Ege ile eve geri dönerken "buradan gitmek istiyorum. Fırat bile daha kibar" Diyince gülmeye başladı.

"Babaannem seni sevgilim sandığı için öyle davranıyor. Ve üzgünüm ama güzel bir başlangıç yapamadın" Diye söylenince karnına doğru hızlıca vurdum.

"Sevgiliymiş" Diye mırıldanıp eve doğru ilerledim. Kafayı yerdim ben burda.

"Ne var bunda benimle sevgili olmak bu kadar kötü mü?" Diye bağırdı arkamdan.

"Seninle değil de soyadınla diyelim." Dedim arkama dönüp.

"Sen bu duruma çok takılıyorsun. Önemli olan kişidir. Herkesi aynı kefeye koyma. Ben de bu durumdan rahatsızım" Diyince onun da kendi soyu ile ilgili sıkıntısı olduğunu düşünmeye başladım. İlk konuşmamızda da bundan bahsetmişti. Düşüncelerimin içinde boğulurken yanıma gelmişti.

"Ahırları temizlemeye başla. Yarın orada işim var." Dedi ve hızlandı.

"Ege ya burada bir çok çalışan var. Gerçekten bunu bana mı yaptıracaksın?" Diye isyan ettim. Eğer Fırat'ın dediklerini tamamen uygularsa ailem ile görüşemezdim. Onu ikna etmem gerekiyordu. Dibime kadar gelip sinirle kolumu sıktı.

"Niye sen paşa kızısın da onlar köle mi?" Dedi. Az önce yaptığım soyadı muhabbetini yüzüme vuruyordu. İşte bu çok kötü olmuştu. Kolumu çekip "temizlerim" Diyip o tarafa doğru yürüdüm.

Ahıra girip önce etrafı dolaştım. Fırat'ın yanında atları seviyormuş gibi yapmıştım ama şuan yanlarına nasıl gireceğimi bilmiyordum. O mavi gözlü çocuğun elinde süpürge ve kürek ile bana doğru geldiğini gördüm.

"Seni en alt görevden başlatmışlar" dedi gülerek.

"Biraz hakettim" Diye fısıldadım. Süpürgeyi alıp bir yerden işe koyuldum o çocuk da atların eğerlerini topluyordu.

"Adın nedir bu arada?" Diye sordum.

"Ulaş, tanıştığıma memnun oldum Hüzzam" dedi. Benim adımı bildiğini göstermek istemişti sanırım.

"Ben de öyle Ulaş. Acaba telefonunu ödünç alabilir miyim?" Diye sordum hemen. Telefonunu uzatırken almak için elimi uzatmıştım ki geri çekti. Yüzüne neden bunu yaptığını sorgularcasına baktım.

"Ege'nin dediği gibi fazla zekisin" Diyip telefonu cebine koydu. Ah Ege. Ne ara bahsetmişti telefonun yasak olduğunu?

"Yemek yiyeceğiz, geç kalırsan aç uyumak zorunda kalırsın" dedi Ege. Bunu söylemek için mi gelmişti?

"Köle miyim ben ya?" Diye mırıldanınca Ulaş dik dik baktı. Hiç kimseye güvenmiyordum artık. Bu lanet yere babam yüzünden düşmüştüm. Ama şuan babamı görsem mutluluktan havalara uçacaktım. Yerleri süpürdükten sonra Ulaş'a dönüp "şimdi nereyi temizlemem gerek?" Diye sordum.

"Git de yemeğini ye. Ege'yi görünce veremedim ama istersen alabilirsin" Derken telefonu uzattı.

"Hayır, artık gerek yok." Diyip ahırdan çıktım. Bu çocuğa güvenmek yerine direk kendi telefonumu isterdim daha iyi. Eve girip bana verdikleri misafir odasının banyosunda elimi yüzümü yıkadım. Belki de gerçekten Ege'yi görmüş ve telefonu geri çekmiş olabilirdi. Aklımda yine böyle düşünceler fink atıyordu. Koku beni mahvetmişti. Aşağıya indiğimde Gülizar hanım ve Ege masada oturuyorlardı.

"Ah berbat kokuyor" dedi Gülizar hanım  çorba servisi yapılırken. Çorbayı eğilip koklayamazdım. Ama bana bir koku gelmiyordu.

"Babaanne yemekler harika kokuyor" Diye söylendi Ege.

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin