Tabağımdakileri bitirmeye çalışıyordum zorla. Dün bahsettiklerinin bizi daha çok yakınlaştırması mı gerekiyordu yoksa uzaklaştırması mı bilmiyordum. Ama ona katil gözüyle asla ve asla bakmıyordum. Zaten içsel bir vicdan azabı olduğunu bildiğim için ona yeter diye düşünüyordum.
Sabahtan beri özel ders için birileri geldiği için odada sıkışıp kalmıştım. Nihayetinde dersleri bitmiş, yemek hazırlamıştık beraber. Şimdiyse canım yemek bile istemiyordu. İştahım kapanmıştı son günlerde.
Atlas'ın telefonu çalmaya başlayınca benim daha yakınımda olduğu için telefona uzandım.
"Melisa" dedim ekranda yazan ismi okuyup. Çatalı bırakıp uzattığım telefonunu aldı.
"efendim" diyerek açtı telefonu."Tamam iniyorum on dakikaya aşağıya. Aynı yerden alırsınız" dedi ve sonra "ne?" Diyip kısa bir kahkaha attı. Telefonu kapatıp başka birisini aradı. Nereye gidiyordu acaba?
"Yiğit müsait miydin?" Derken bir yandan da tabağını alıp bangoya koydu.
"Benim çok acil çıkmam gerek. Bize gelir misin? Hüzzam'ın geceyi yalnız geçirmesini istemiyorum" dedi. Geceyi yalnız geçirmesini istemiyorum mu?
"Yiğit hadi aslanım kop da gel." dedi bana doğru bakıp içeriye geçerken.
"Tamam, tamam.Hadi bay bay " dedi.
"Nereye gidiyorsun? Önemli bir şey mi var?" Diye sordum üzerini değiştirmiş bir şekilde tekrar görünce onu. Arayan bir kız olunca içim huzursuz olmuştu bu saatte.
"Nereye gittiğimi ben de birazdan öğreneceğim" dedi ellerini iki yana açıp. "Fırat hala risk oluşturduğu için bu gece Yiğit kalsın yanında." Dedi kol saatini takarken. O görevlerinden biri çıkmış olabilir miydi acaba?
"Hiç gerek yoktu aslında çağırmana. Evdeyim nasıl olsa" dedim.
"İçim rahat etmez. Güvende olduğuna emin olmam gerek yoksa aklıma takılırsın" dedi.
"Nasıl istersen. Peki neden korumaya haber vermedin?" diyip tabakları toparlamaya başladım.
"Onun kızının nişanı var bugün" dedi. Bulaşık makinesini çalıştırdığımda yanıma gelip bir bardak su doldurdu.
"Betül'ler biliyor mu senin bu işi yaptığını? Yoksa sadece öğretmen olarak mı biliyorlar?" Diye sordum."Sadece Yiğit her şeyi biliyor. Al bunu. Bilgisayarı odaya aldım. Sıkılırsan diye.Yiğit için battaniye yastık da çıkardım ben. Odadan çıkmazsın" dediğinde istemsizce güldüm. "Nasıl yani odadan çıkmazsın?" Dedim. Neden çıkmayacaktım ki? Yanımdan geçip sorumu hiçe saydı. Yiğit ile evde yalnız olmamı kıskanacaksa O'nu neden çağırıyordu ki?
"Ben çıkıyorum, dikkat et kendine." dedi ayakkabılarını giyerken.
"Bence daha çok senin dikkat etmen gerek gibi duruyor" diyip odaya geçtim. Dış kapının kapandığını fark ettiğim an olduğum yerde kaldım. Piyano içinde silah sakladığı aklıma gelmişti. Kim bilir başka nerde silah saklıyordu? Bir tane silahı olabileceğine inanmıyordum böyle birisinin. Allah'ım her gece aynı yatağa yattığım adamın nerde ne iş yaptığını bilmemek ne kadar çok korkutucuydu.
Gözümün önüne şarjörünü kontrol ettiği gelip duruyordu. Kontrol ettiğine göre dolu olduğundan emin değildi. Bu da silahı kısa bir süre önce kullandığını göstermez miydi? Ama zaten işi de buydu. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ama sakladığı başka bir şey var mıydı çok merak ediyordum.
Odaya girip su bardağını komidinin üzerine bıraktım.Hızlıca çekmeceleri kontrol ettim. Her köşeye, dikkatlice bakmaya başlamıştım. Bakmadığım yeri kalmamıştı dolabın bile. Bahaneyle o kartı da arıyordum. Salonda bir şey var mıdır yoksa sadece bir tek o silahı mı var diye düşünürken dolaptaki yorganlar, battaniyeler gözüme çarptı. Burda olduklarına göre bazanın altında ne olabilirdi? Oturduğum yatağın üzerinden kalkıp bazayı açtım.