NOT: bahsedilen devlet kurumu tamamen hayal ürünüdür!!
Tüm bu gerçeklerin gün yüzüne çıkması beni alt üst yetmişti. Hala kabullenemiyordum. Ailem bildiğim insanlar öz ailem değildi. Bundan kötü ne olabilirdi? En büyük dayanağım onlardı. Hümeyra... Onu öyle çok özlemiştim ki... Resmen aylarca görmemiştim onu.
Durup durup ağlıyordum. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım? Bunlar benim başıma neden geldi diye durup durup düşünüyordum.
Beni koydukları daracık bir odaydı. Üstelik tuvaletin olduğu ama belli ki daha öncekilerden kalanlardan tekmelendiği bir yerdi. Yerlerde ve duvarlarda kan izleri vardı. Üstelik yatak olarak konulmuş tahtanın üzerinde leş gibi bir battaniye vardı.Yere, kapının önüne oturmuş beni çıkarmalarını bekliyordum. Dayanabilecek son haddime gelmiştim. Acıkmış, susamış ve tuvaletim gelmişti. Ama bu tuvaleti asla kullanamazdım. Başıma böyle bir şeyin geleceğini asla ama asla tahmin edemezdim. Sanırım yaşayabileceğim en uç noktaydı bu.
"Atlas" diye bağırdım. "Ne olur çıkart beni burdan" dedim. Kamera vardı ve ona doğru bakıyordum.
"Ben bunu hak etmiyorum. Ne olur doğruluğunu teyit edin. Ne olur" dedim. Artık gücüm kalmamıştı ve uyku ile iyice halsizleşmiştim. Ve yenik düştüğüm uyku sık sık uyanmamla bölük pörçük olmuştu. Tam tekrar dalıyorum derken, kapı açıldı. Ayağa kalkacak halim yoktu.
"Kalk" dedi ayağının ucuyla dürtüp. Yine o adamdı.
"Burayı çok sevdin galiba" dedi. Kendimi kaldırmaya çalıştım ama açlıktan ve stresten iki büklümdüm. Ayakta zar zor duruyordum.
"Sonunda" Dedim.
"Ne sonunda? Çıktığını mı düşünüyorsun?" Dedi gülerek.
"Hala kanıtlayamadınız mı? Ya ne isterseniz söylerim anlatırım. Lütfen iyice araştırın" dedim.
"Geç" diyip bir odanın kapısını açtı. Toplantı odasına benziyordu. Ama çok da büyük bir yer değildi.
Ben oturunca "Hüzzam, Burak o kartı verdiğini reddediyor. Söylediğine göre Fırat vermiş sana" demesiyle bedenim uyuştu. Elimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Fırat'ın haklı olmasıydı benim şuan takıldığım ve üzüldüğüm nokta. Ailemden gelen başından savma darbesinden sonra güven problemi zaten yaşıyordum ben. O yüzden Burak'ın yalan söylemesi şaşırtmamıştı beni.
"Yalan söylüyor. Fırat'a sorun o zaman" dedim.
"Bak, Atlas yaptığı meslek dolayısıyla, bildiği çok fazla gizli şey var. Sen eğer bunları öğrenmek için yanına gönderildiysen az buçuk bir iletişin olmuştur ve onu tanımışsındır. Bu kurum bildiğin yerlere benzemez. Çok azıcık vicdanın varsa Atlas'ı ateşten kurtarırsın" dedi.
Atlas'ı da riske atmanın vicdanıyla şimdi nasıl yaşardım ben? "O zaman masum olduğumu kanıtlayacak ne lazımsa göstermeye ve söylemeye hazırım. Ne yapmam gerekiyor söylerseniz yapacağım. Kanıtlamanız için de ne gerekiyorsa yaparım. " dedim.
"Her şeyi bize baştan anlat. En ufak ayrıntısına kadar duymak istiyoruz ki kanıtlayabilelim" dedi. Her şeyi ama her şeyi anlatmıştım. Olan biten ne varsa ayrıntılarıyla birlikte söylemiştim.
Beni yine dinler dinlemez odaya göndermişlerdi. Ben burda olmaktan çok yorulmuştum. Hiç ama hiç gücüm kalmamıştı. Tekrar kapı açıldığında zaman kavramını yitirmiştim. Hangi gün ve hangi saat bilmiyordum.