"Sabah uyan, herhangi bir işin olmadığını fark et, öğleye kadar uyu. Sonra kalk. kahvaltı yap, üstünü giyin, şimdiye kadar belki de on milyon kere yaptığımız muhabbetlerin aynısını bıkmadan usanmadan yap, bir iki saat sonra minibüse bin, arkadaşlarının yanına git. Yaptığın muhabbetin aynısını bi posta daha yap. Herhangi bir işin olmadığını ve paranın bittiğini hatırla. Okulu uzattığın ve bütün arkadaşının mezun olduğu için okulda hiç tanımadığın insanlarla haftada 2 kere derse girmen gerektiğini unutma. Eve git. Uyu, gece iki gibi herkes uyurken kalk biraz Netflix'ten dizi izle, bi' kaç kitaba göz gezdir, sabaha karşı yat, sonra tekrar uyan, kahvaltı yap... Bu böyle her gün devam etsin" dedim, En yakın arkadaşım susmaya ve beni izlemeye devam etti.
Yaptığı menemen için "Ne koyuyosun bunun içine çok iyi olmuş" derken bir yandan yemeye bir yandan da derdimi anlatmaya başladım. "Sanırım bu bizim nesilin en büyük sorunu, rahat bir insan olduğum için başım gelmez sanmıştım ama geldi işte. Ben galiba fena halde yabancılaşma yaşıyorum kral, yani ne bileyim bu şehir, bu metropol hayatı, bu teknoloji, bu insanlar, herkes sanki üzerime üzerime geliyor. Başta hep Giresunluyum diye böyle yapıyorlar zannediyor, önemsemiyordum ama geçen bizim Yunan muhaciri arkadaşım Yasin'e sordum o da tıpkısının aynısını yaşıyormuş yaşadıklarımın. Dediğim gibi ben fena halde yabancılaştım hayata karşı" dedim ve menemenin kısmını ekmeğe banıp ağzıma attım. Bi' müddet sessizlikten sonra "Kral aynı dediğin gibi, uygar insanın çözülmez bi' sorunu bu. Bana olmuyo mu zannediyosun. Belki de senin yaşadığından daha daha çok yaşıyorum bu hayata yabancılaşma olayını ama hep içime atıyorum. Mesela, örneğin yolda yürüyorum, bi olayla karşılaşıyorum, 'Aaaa' diyorum, 'ben bu olayı daha önce yaşadım' diyorum, al sana süper bi yabancılaşma. Haksız mıyım ?" diye söze girdi.
"Abooo, Yakın arkadaş diye, derdimi, sevincimi, kederimi paylaştığım bu herif meğersem bir sığırmış" diye içimden geçirdim ama "Hee süpermiş" diye de hak verdim ona. Sonra kalktık, o bulaşıkları yıkadı. Beni tanıyanlar bilir asla bulaşık yıkamam. Bende bulaşık yıkama fobisi var. Bulaşıkları yıkadıktan sonra dışarı çıktık. Elimi cebime attığım zaman sümüklü mendillerimle karşılaştım. Elimle onlarla biraz oynadıktan sonra; "Kağıt mendiller..." diyerek cebimden bi tomar çıkardım ve kankama gösterdim;
"İşte bize dayatılan hayat da tıpkı bunlara benziyor. Kullan, işini görsün ve at, unut onu, sonra yenisini alırsın. Bireyin topluma yabancılaşmasının ilk adımı olan tüketim toplumunu çok güzel özetliyor bu mendiller. Ben var ya, bu tüketim toplumu hadisesinin orta yerine sıçayım affedersin. Dev şirketler insanları sürekli tüketime sevk ediyor. Ve bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok. İnsanlar yiye yiye dana gibi götlerle gezer oldu. Ha şişmanladın mı? Kolay, aynı firma sana light, diet ürünler sunar. Markaları da insanlaştırdı pezevenkler. Daha doğrusu insanlaştırmadılar da bize öyle sundular. Korur, baştan çıkarır, yolda bırakmaz, güven verir, kıskandırır. Sanki ürün, ürün değil bizim mahalledeki Avni Abi, öyle mükemmel bir insan evladı sanki. Kredi kartı meselesine hiç girmiycem. Kendine insanım diyen bi kişi borcum var diye sevinir mi lan" dedim ve elimdeki selpakları küfrederek yere attım.
"Monteyn ne kadar ayısın. Ne yere atıyorsun lan?" diye kızdı bana. "Yaa dur be kral, ben ne diyorum sen ne diyorsun yaa" diyerek, elim cebimde olduğu halde yol boyunca içinde bulunduğum yabancılaşmayı ve tüketim toplumunu düşündüm.
Düşünürken bir yandan da cebimdeki bozuk paralarla oynadım. İşte tam o anda durdum ve cebimdeki bozuk paraları çıkarıp şöyle bir baktım. Cebimde 2 lira 45 kuruş vardı.
"Her şey bunlar için. Bu yalnızlığın da, yabancılaşmanın da tek sebebi bunlar. Para.." deyip 45 kuruşu aldım ve yere attım. Ardından da "Allah belasını versin" diye ekledim. Yakın arkadaşım ani bi hareketle bayır aşağı yuvarlanan paranın peşinden koşarak, ayağıyla onu durdurmaya çalıştı. Bi müddet paranın esiri olmuş arkadaşımı düştüğü durumu ve parayla cebelleşmesini izledikten sonra ben de ardı sıra koştum. Kendimden emin bir şekilde paranın peşinden koşup üstüne bastım, eğilip alarak tekrar cebime koydum. Sonra gideceğimiz yere kadar hiç konuşmadan yürüdük. Eve geldim. Uyudum. Sabah uyandım. Herhangi bir işimin olmadığını fark edince............
Monteyn işsiz işsiz sundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Denemeydi Dostum.
HumorEğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Şaka lan şaka nereye okuyun işte. Buraya dikkat çeken bir şeyler yazmam gerektiğini söylediler. Yeterince dikkat çekti sanırım. Çekmedi mi? Bir gün çeker, her şey geçer.