Hikayemi sevdiyseniz arkadaşlarınıza önerir misiniz lütfen.Oy vermeyi yorum yapmayı unutmayın lütfen.
35. BÖLÜM "YA HEP YA HİÇ"
Cesur Cerrahoğlu
Parmaklarımı sürekli alnıma düşen nemli saçlarımdan geçirip geriye yatırdım, dağ yolunu unutan Asaf'a dikkat etmesi gereken noktaları anlatırken mutfakta hareket halindeydim, gözüm çay için ocağa koyduğum suda bir aşağı bir yukarı gidip geliyordum ve Asaf doğru yola girene kadar telefonu elimden bırakamadım. "Ulan görende ayakla geldiğini sanır, arabanın kapurtasına çıksan evin çatısını göreceksin."
"Bana aptal muamelesi yapma, yorgun olduğumu söyledim." diye savunmaya geçti. "Ormanın bu kısmı ezberimde kalmıyor. Neyse, beş dakikaya oradayız, baktın gelmedik yetkililere haber verirsin."
"Şakanın sırası değil, hadi kapatıyorum, Kemal Bey arıyor." Aramayı sonlandırdım, aklım Nisa'dayken babamla kısa bir konuşmaya kendimi hazırladım ama iki dakika geçmeden iş mevzusunu açıp konuyu derinlere sürüklemeye çalıştı ve söz dönüp dolaşıp herkesten sakladığım anlaşmamıza gelince bu konuda konuşmak istemediğimi söyledim. Nisa'yla aşamadığım çok şey vardı, gerçeğe dönüşen evliliğimizi henüz hazmedememişken ilerisi için şimdiden hesaplar yapmak doğru gelmedi ve babamın tek isteği... Zor adımı atmak için çok erkendi. Bekleyecekti.
Telefonu dar küçük koltuğa fırlattım, tutulan boynumu iki yana esnetip başımı arkaya attım, gün boyunca araba kullanmak iyi bir fikir değildi, dağ evine apar topar gelmekte öyle, Nisa hiç mutlu olmadı. Kaşlarımı çattım, hala inatla kapı önünde dikiliyor mu acaba? Gözlerimi bir süre yumdum sonra çayı demledim, iki kupa bardağıyla mutfaktan çıktım. Nisa'yı bıraktığım yerde bulamadım, endişe ve korkunun özünden kopan küçük bir parça kalbime sirayet edince elimdeki çayları orta sehpaya bıraktım.
"Nisa!" diye seslendim aptal gibi benimle konuşmayan karıma, ofladım, ne olacak bizim bu halimiz. Alt katın tamamına göz gezdirdim onu bulamadım ve gözüm hala açık duran çıkış kapısına kaydı, ilerledim, eşikten ormana, yeri tutan kara baktım. Boşuna endişeleniyordum bu havada dışarı çıkacak hali yok ya.
Bana öfkeli olsa da tek başına hava kararmaya başlamışken ormana gitmesi akıl karı değildi. Yabani domuzlar bir tarafa dağ yolu karışıktı, hava buz gibiydi, eğer gittiyse... Zihnimi susturup saçmalamayı kestim, düşüncesi bile beni mahvetti. Omzumun üstünden merdivene bakındım, Nisa kesin Nehir'in odasına gidip uzanmıştı.
Avucumdaki eski tahtayı sıktığımı elimi gevşettiğimde fark ettim. Dizginsiz öfkeme güzel bir ayar versem iyi olur. Bu aralar doğru düşünemiyor değer verdiğim kalbi sürekli kırıyordum.
Nisa'ya bakmaya karar verdiğimde arabanın farları orman yolunda tek çizgi halinde belirdi. Yukarı çıkmaktan vazgeçtim, verandaya çıkıp Asaf'ın bana gelmesini bekledim. "Bakıyorumda keyfin yerinde." dedi arabadan indiği gibi söylenmeye başlamıştı. "İçine ettiğim lanet ormanı on kere turladım."
"Aklın eksikse ben ne yapabilirim ki." diye üstünlük tasladım. Nehir koşar adım merdiveni çıkıp bana sarıldı. "Abicim, yorgunluktan ölüyorum." dedi cılız sesi ve tükenmiş haliyle, uzun yoldan yakınmasına değecekti, eski günlerdeki gibi iyi vakit geçirecektik.
Kız kardeşime karşılık verirken "Yorgunluğuna değecektir." dedim, başını öptüm, kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
"Neyin var? Seni mutsuz görmek hoşuma gitmiyor ve güzel karının saçını yolasım geliyor."
Sana öyle geliyor gayet iyiyim diyemedim, Nehir beni herkesten daha iyi tanırdı, yalanımı yutmazdı. Kaşlarını çattı, canını sıkmamak için konudan kopmadan yönünü değiştirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜRÜK KOZA (+18)
RomanceO sırtımı dayadığım bir ağaç değildi sadece. Güven veren bakışları benim yarınlarımdı. Sıcacık eli hayatımdaki en güzel şeydi. Ve varlığı...ruhuma güç veriyordu.