Bölüm 34

11.3K 732 196
                                    

Arkadaşlar bu önceden yazıp kaldırdığım ve okunma sayısının düşmemesi için silemediğim bir bölümdü normalde.
İçinde yazanları silip bölümü yeniden yazdım. Eski yorumlar olacağı için yaptım bu açıklamayı kafanız karışmasın eski yorumları görüp :)
İyi okumalar...

"Efendin Max..."

Gözlerimi kapatıp bunu ona tek seferde söylemek için hazırlanırken dudaklarımın üstünde hissettiğim baskı cümlemin geri kalanını söylememe engel oldu...

Avuç içiyle ağzımı mı kapatmıştı o?
Kaşlarım yavaş çekimde çatılıp gözlerim açılırken derin bir nefes alıp elini ağzımdan çekmeden konuştu.

"Efendinin seninle ne derdi olduğunu bilmek istemiyorum Cecelia. Yalnızca görevimi yapmalıyım."

Göz devirip hırsla ittim elini ağzımdan. Neden ona söylemeyi düşünmüştüm ki zaten?

"Normal bir melez olmadığımı biliyorsun değil mi?"

Kaşları havalanırken hafifçe yutkunup başıyla onayladı. İşte o an ayağa kalkıp üstümün kuruduğunu düşledim, yalnızca birkaç saniye sonra üstüm eski haline dönmüş saçlarım kurumuşken küçümser bir ifade yerleştirdim yüzüme.

"Yarışmalarda oldukça eğleneceğimizi de biliyorsundur öyleyse."

Denize kısa bir bakış atıp hafifçe gülümsedim.
Buraya yine gelecektim, o zaman yanımda Klaus ya da Alec olurmuydu bilmesem de içine girecek ve kendimi ona teslim edecektim.
Klaus hiçbir şey demeden öylece bakıyorken koşmaya başladım. Atla geldiğim yol boyunca yürüyüp düşünmek yerine koşarak birkaç dakikada okul kapısına vardığımda derin bir nefes alışıma engel olamamıştım.
Annemi normal yollardan arayıp iyi olduğumu söylemeliydim bir ara. Okul koridorunda yavaş adımlarla yürürken aklımın bir köşesini ısrarla işgal etmeye çalışan Wilward'ı düşünmemeye çalışıyor, bir yandan da gelen deniz kızlarının nerede konuk edileceğini bulmaya çalışıyordum.
Onlarla tanışıp konuşmak istiyordum.

"Bayan Cecelia?"
Kaşlarım yavaşça çatılırken duyduğum sesi idrak etmeye çalıştım bir süre.
Arkamdan geldiğine emin olduğum sese birkaç adım sesi eklendiğinde gözlerimin yavaşça dolmaya başladığını hissediyordum.
"L-lonan?"
Arkamı döndüğüm an görüş açıma giren yaşlı yüz ile dudaklarımı hızla birbirine bastırdım.
Muhtemel geleceğim bana bir film şeridi gibi gösterilirken geleceğimde olduğunu görmediğim tek kişiydi Lonan. Emekliye ayrılmak isteyip küçük bir dağ evinde yaşamını sürdürdüğünü anımsıyordum.

"Anneniz size ulaşamayınca buraya gelmemi istedi."

Dedi yaşlı yüzündeki ince dudakları hafifçe iki yana gerilirken. Elinden hiç çıkarmadığı siyah eldivenleri ve hiçbir zaman anlam veremediğim tuhaf takım elbisesiyle karşımda dikiliyorken sağ gözümden bir damla yaşın düştüğünü hissettim.

"Siz...İyi misiniz?"

Kelimelere gerek yoktu, zaman kaybına sebep olacak kelimeler yerine samimi bir sarılma çoğu zaman çok daha etkili olurdu çünkü.
Bedenim tüm yaşananların ağırlığını kaldırabilir sanıyordum, onu görene kadar.
Hiçbir şey demeden kollarımı boynuna doladığımda hafif bir şaşkınlık nidası duymuştum prüzlü sesinde.
Sırtıma güven vermek istercesine vuran ellerini hissettiğimde aynı zamanda kimden utanıyorum ki diye sordum kendime.
Uzun zamandır tuttuğum hıçkırıklar dudaklarımda yerini alırken daha sıkı sarıldım bedenine.

Yetenekliler Okulu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin