Genç prens belki de onuncu kez aynı soruyu soruyordu. "Adını söylesene artık be çocuk." diyerek sitem etmeye başladı. Karşısındaki sokak çocuğu ise hala tuhaf tuhaf kendisine bakıyordu. Bir anda aydınlanan prens; "Yoksa sen sağır mısın?" diye sordu. Sokak çocuğunun hala hiçbir şeyi anlamadığını fark eden genç prens, krallığına döndüğünde çocuğu bir şifacıya göstermesi gerektiğini düşündü.
Bir hafta süren olaysız yolculuğun sonunda, at arabası Yoru Krallığına varmıştı. Politik bir anlaşma için Ame Krallığına giden genç prensin geri döndüğünü fark eden halk, at arabası yanlarından geçerken eğiliyorlardı. Genç prens, at arabasının penceresinden halkını görünce nedensizce mutlu olmuştu.
Bu bir haftanın içerisinde sokak çocuğundan tek kelime bile duymamıştı. Artık sağır olduğuna son derece emindi. Tam olarak emin olmak için bir şifacıya da gösterecekti. On siyah altın kendisi için değersiz olsa da, her halükarda sakat bir çocuğu satın almış olmak istemiyordu.
At arabası, sonunda sarayın önünde durdu. Genç prens, yeni kölesini de alarak at arabasından indi. Siyah rengindeki devasa sarayı gören Rey'in ağzı açık kalmıştı. Hayatı boyunca bu kadar büyük bir yapı görmemişti. Yanındaki çocuk ise sanki gayet normal bir şeymiş gibi şaşkın haldeki Rey'in kolundan tutarak sarayın içerisine doğru ilerledi.
Saraya girince genç prensi gören hizmetçiler hemen saygıyla eğildi. Prens ise bir hizmetliyi çağırarak Rey'i hizmetçiye verdi. "Çocuğu iyice temizleyip yeni giysiler verin. Karnını da doyurun." dedi genç prens. "Emredersiniz efendim." diye yanıtladı hizmetçi. Ardından da Rey'i aldı ve hizmetlilerin banyosuna götürdü.
Hizmetçi suyu ayarladıktan sonra, Rey'in bütün çırpınışlarına rağmen Rey'i soydu ve sıcak suyun altına soktu. Rey'in bedeninden akan kir karşısında hizmetçi hayrete düştü. Çocuğun vücudundaki kirleri beşinci keseleyişinde anca sökebilmişti. Kirden esmer duran çocuğun teninin aslında beyaz olduğunu yeni fark edebilmişti ve bu kadar kir karşısında bir kere daha hayrete düştü. Çocuğu iyice temizledikten sonra üzerini giydirdi. Bu sırada çocuk hizmetçiye belli etmeden eski kotunun cebinde sakladığı kanlı kazak parçasını aldı. İlk arkadaşından kendisine kalan tek şey bu kazak parçasıydı. Hizmetçi, çocuğu iyice temizlediğinden emin olduktan sonra, çocuğu mutfağa götürdü.
Önüne koyulan yemekler yüzünden şaşkın şaşkın hizmetçiye bakındı Rey. Hayatında ilk defa önünde gerçek bir yemek vardı. Eti, çorbayı ve tatlıyı bitirmesi o kadar uzun sürmüştü ki başındaki hizmetçi sıkılmaya başlamıştı. Daha sonra çocuğun yüzüne bakan hizmetçi şaşırmadan edemedi. Rey, hayatında bu kadar güzel bir şey yiyebildiği için tanrılara şükrediyor ve bir yandan da gözlerinden akan yaşı engelleyemiyordu. Ağlayarak yemek yiyen çocuğun durumunu gören hizmetçi, çocuğa üzülmeden edememişti.
Sonunda çocuk yemeğini bitirince, hizmetçi de kendisini toparladı ve çocuğu genç prensin odasına götürdü. Geniş kapının önüne geldiklerinde, hizmetçi kapıyı tıklattı ve beklemeye başladı. Çok geçmeden içeriden, "Girin." diye bir ses duyuldu. Hizmetçi kapıyı açıp, yanındaki çocukla beraber içeriye girdi. Genç prens, odasındaki koltuklardan birisinde oturuyordu. "Çocuğu bırakabilirsin. Bir de buraya bir şifacı yolla." dedi genç prens. "Hemen efendim." dedi ve eğilerek odadan çıktı hizmetçi.
Rey, bulunduğu büyük odayı şaşkınlığıyla beraber inceliyordu. Duvarlar, sarayın geri kalanının aksine kırmızı rengindeydi. Odanın bir köşesinde, çift kişilik bir yatak bulunuyordu. Zemini kaplayan, siyah renkli bir halı vardı. yine kırmızı rengine bürünmüş üç adet koltuk da odanın bir köşesine dizilmişti. Rey'in en çok ilgisini çeken şey ise, koca bir duvarı tek başına kaplayan devasa kitaplıktı. İçinden keşke okumayı bilseydim diye geçirdi Rey. Gözleri yatağın yanındaki boy aynasına kayınca, şaşkınlıktan gözleri tamamen pörtlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...