Rey dağdan ayrılmasıyla, ellerinde tuttuğu tohumu inceledi. Bu sırada kızın kıyafetlerinin altında saklanan kuş, saklandığı yerden çıkarak hızla Rey'e doğru atıldı. Rey ise kuşu görmesiyle yelpazesini yelleyerek bir su dalgasını serbest bıraktı.
Kuş kendisine gelen su dalgasına körü körüne dalıp Rey'e doğru ilerlemeye devam etti. Efendisi o kristal için canını ortaya koymuştu ve rastgele birisinin o tohumu almasına izin vermeyecekti. Gözlerini intikam isteği bürümüştü.
Rey ise kuşun gelmeye devam ettiğini görmesiyle tohumu ruh boşluğuna çekti ve bir elinde Narin Dalgaları oluşturup kuşu biçmek amacıyla dalgaları yönlendirdi. Aynı zamanda sağ elinde tuttuğu yelpazeyi ardın arkasına üç kere yelleyerek üç dalgayı kuşa yönlendirdi.
Kuş, hırs ve intikam bürümüş gözleriyle kendisine yönelen saldırıları görmezden görerek Rey'e ilerlemeye devam etti. Ancak bu yaptığı büyük bir hataydı. Bizzat Rey'in enerjisi ve elementinden doğan sular kuşa çarptığı anda kuşun alevli tüylerinin neredeyse hepsi sönmüştü. Hala yanmaya devam eden tek tüyü baş taç tüyüydü.
Kuş, alevlerinin sönmesiyle acıyla haykırdı ve yere çakıldı. Üstelik Narin Dalgalar kuşun sol kanadını neredeyse parçalamıştı. Kuşun türü Hayat Yakan Alev Kuşuydu. İsimlerinden de anlaşıldığı üzere bu kuşlar kendi hayatlarını yakarak tüylerini aleve verirlerdi. Eğer bütün alevleri sönerse, hayat çarkı infilak eder ve orada ölürdü. Ancak kuş, bulunduğu duruma rağmen Rey'e öfkeyle bakmaya devam ediyordu.
Rey kuşun kafasına bütün gücüyle vurup kuşu bayılttı. Ardından Narin Dalgaları kuş ve kız ikilisinin bedenine sarıp onları taşımaya başladı.
Yıldırım dağına çokta uzak olmayan bir mağara, ışıl ışıl parıldıyordu. Yerde pembe tenli, koyu saçlı bir kız ve sadece kafasındaki taç tüyü yanmaya devam eden bir Hayat Yakan Alev Kuşu vardı. Kızın durumu oldukça kötüydü. Karın boşluğunda kocaman bir delik vardı. Şanslıydı ki düşen yıldırım dantianını kıl payı kaçırmıştı. Ancak bu durumun ne kadar şans olduğu tartışılırdı.
Baldırında kolunda ve kürek kemiklerinin üstünde kemiklerinin görünebildiği kadar derin yaralar vardı. Bedeninin geri kalanının da iyi durumda olduğu söylenemezdi. Ancak hayattaydı, bu da bir şeydi.
Kuşun durumu ise sahibinden aşağıda kalmıyordu. Bütün vücudu ıslaktı ve bilinçsizce de olsa bütün gücünü baş taç tüyünü yakmak için kullanıyordu. O anda başına düşecek ufacık bir su, hayatını sonlandırırdı.
Rey ise bu ikilinin ortasına oturmuş, Işığın Kutsaması tekniğiyle ikiliyi iyileştiriyordu. Bu her ışık kullanıcısı için kolay bir durumdu. Ancak Rey can çekişiyordu. Işığı kullandığı anda karanlık hiddetlenmeye başlamıştı. Aynı zamanda ışığı kullanırken su ve hava elementleriyle de karanlığı kilitli tutmaya çalışıyordu. Pek de başarılı olduğu söylenemezdi.
Aslında bu durum Rey'in kontrol edebileceği bir şey değildi. Çifte kutsal element kullanıcıları için tek bir hayati kural vardı. Birisini kullanıyorsan, diğerini de kullanacaksın. Basit bir kuraldı. Bu kural olmasa bile çoğu insan iki kutsal elementi de kullanırdı.
Karanlık ise kendisini bastıran ışık olmadan, bütün hiddetiyle mühründen çıkmaya çalışıyordu. Karanlık aslında masumdu. Tek istediği şey kullanılmaktı. Hapsedilmek istemiyordu. Dolayısıyla kendisiyle eşit güçte olan ışığın onu bastırmadığı ilk anda hiddetlenmişti. Kafesini kırmak istiyordu. Su ve Hava elementleri ise Rey'in tüm desteğiyle bile karanlığı zar zor kontrol altında tutabiliyorlardı.
Yine de kaçan ufacık karanlık elementi, sahibinin kendisini bastırması üzerine direk olarak Rey'in dantianına ve dolayısıyla enerjisine saldırıyordu. Enerjisi her geçen saniyede daha da kaotikleşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...