Vol - 49

596 61 1
                                    

 Narin Dalgaların kaynağı, kalbindeki element mühürleriydi. Elementler enerjiyle karışarak vücudunun içerisinde, kalbinden çıkan ve parmak uçlarına bağlı on dalgayı oluşturuyordu. Narin Dalgalara, özellikle suya yıldırımın özelliklerini ve niteliklerini karıştırmak, vücuduna sürekli elektrik vermekle aynı şeydi. 

 Üstelik su, yıldırımı reddederek onu güçlendirir, kendisinden uzaklaştırmak için etrafındaki şeylere iletirdi. Bu durumda direk olarak kalbine elektro şok yapmış olacaktı. Üstelik bu süreç hızlı da olmazdı. Yıldırım elementini elde edebilirse, yıldırım Rey'i tanıyacak ve onu korumak isteyecekti. Koruma çabaları yüzünden elektrik kalbine ve vücuduna zaman içerisinde işleyecek ve eninde sonunda vücudunu ya kalıcı felce sokacak, ya da yavaş ve acılı bir ölüme mahkum edecekti. Dantianını patlatması daha kesin, acısız, hızlı ve işkencesiz bir ölüm olurdu. 

 Rey kafasını hızla sallayıp zihnindeki teknik kitabının görüntüsünü dağıttı. Elbette ki buna da bir çözüm bulabilirdi. Ancak şu anda düşünmesi gereken başka işler vardı. Her hangi bir ekstra güce kavuşmadığı için yavaş, sakin ve sessiz adımlarla esen havanın merkezine doğru ilerlemeye başladı. 

 Saatler sürdüğüne emindi ancak geçen vaktin tam olarak farkında değildi. Sessiz olmaya o kadar odaklanmıştı ki, saniyeler onun için hızla akıp geçiyordu. Meltem ağacı görüş alanına girdiğinde, resmen ağzı açık kaldı. Ne beklediğini bilmiyordu lakin beklediğinin böyle bir şey olmadığına emindi. 

 Meltem ağacının tam olarak yaprakları yoktu. Soluk yeşil renginde bir gövdeye sahipti. Dalları kıvrılarak ve birbirlerin içinden geçerek dalgalı bir şekil almışlar, esen havanın gözle görülür bir şekline bürünmüşlerdi. Her bir dalda sadece bir yaprak vardı ve bu yapraklar soluk gri renkli, üfleyen dudak şekline sahiplerdi. Dudak şeklindeki yapraklar durmadan üfürüyorlar, havanın hareketlenmesini sağlıyorlardı. Ağacın boyu rahat otuz metreye ulaşıyordu. Dalların birbirlerine girerek içlerinde oluşturdukları küçük kafeslerde ise Rey'in gelme sebebi bulunuyordu. Meltem ağacının meyveleri. 

 Ancak elbette ki kendisini şaşırtan tek şey bu değildi. Ağacın beş metrelik gövdesinin etrafına dolanarak uyumuş olan, devasa bir kuştu. Kuşun toplamda sekiz adet olmak üzere dört çift kanadı bulunuyordu. Gagası pürüzsüz, ve keskinlikle parlayan koyu turuncu bir renge sahipti. Tüyleri ise kırmızının en koyu tonundan mavinin en açık tonuna kadar değişen, birbirinin içine geçen ve göze hitap eden bir renk cümbüşüne sahipti. Gözleri kapalıydı ve kanatları hem kendi vücudunu, hem de meltem ağacını sıkı sıkıya sarmıştı. 

Bir Kanatdoğuran! Bu kuş türü resmen efsanelere aitti. Kayıtlara o kadar az geçmişti ki, haklarında neredeyse hiç bir şey bilinmiyordu. Bilinen iki şey vardı, ya Kanatdoğuranı görür görmez kaçacak, ya da onun canını sıkmayacaktınız. Öbür türlüsü belliydi, neredeyse kesin olan ölüm. 

 Rey Kanatdoğuranın aurasını ve dolayısıyla da seviyesini hissedemiyordu. Bunun da iki anlamı olabilirdi. Ya bu Kanatdoğuran aurasını baskılıyordu ki Rey bunu yaptığını düşünmüyordu, ya da Kanatdoğuran ile kendisinin arasında uçurum olarak görülen on seviyelik fark vardı. İkinci şık olduğundan son derece emindi çünkü aurayı ne kadar baskılarsanız baskılayın, ufak bir parçası her zaman serbest olurdu. Aurayı tam olarak baskılamak, imkansıza son derece yakın bir şeydi.

 Etrafında herhangi bir öldürme arzusu hissetmedi, ancak yine de harekete geçmedi. Öylece, arkasına saklandığı ağacın arkasında durdu.

 Aradan sayamadığı bir vakit geçti. Rey ağacın arkasında, saklandığı yerden zerre kadar kıpırdamamıştı. Kanatdoğuran da yattığı yerden. Aslında Rey'in varlığını geldiği anda fark etmişti. Ancak tek bir üflemesiyle öldürebileceği bir varlığı o kadar da kafaya takmıyordu. 

MistikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin