Tek gözü açıkta olan, uzun saçlı ve narin bir yapıya sahip çocuk kararan gökyüzüne karşı oturmuş, karşısındaki klana bakıyordu. Açıkta olan sol gözü kan kırmızısının uğursuz bir tonuyla parlıyordu. Sağ gözünüyse bir göz bandıyla kapatmıştı. Ayaklarına kadar gelen saçları beyaza yakın gri bir tonda, güneşin son ışıkları altında parlıyordu. Beyaz teni eskiden hayalet gibi dursa da artık sağlıklı bir tondaydı.
Güneşin son ışıkları da gözden kaybolduğunda, çocuk bulunduğu evin çatısından aşağıya atladı. Yere zarif bir iniş yaptıktan sonra takip edilmesi zor bir hızla saatlerdir izlediği klana doğru koşmaya başladı. Üzerindeki geniş ve ince giysiler hareketlerine daha da zarif, ancak kızıl renkleriyle aynı zamanda ürkütücü bir hava katıyordu. Çocuk bir dakikadan kısa sürede büyük klanın malikanesini çevreleyen çitleri aşmış ve süs olarak dikilen çalıların arasına karışmıştı.
Yanından geçen iki korumaya bakıp iyice kendisine yaklaşmalarını bekledi. Adamlar istediği konumu aldığında tuttuğu derin nefesi vererek hızla yerinden çıktı. Kınından çıkan kılıcın soluk ışığı bir saniyeliğine uğursuz bir parıltı yaydıktan sonra tekrar kınına girdi. İki adamın da kafası vücutlarından ayrılırken, öldüklerini anlama şansları bile olmamıştı. Çocuk adamların boynundan sıçrayan ve saçına yapışan kana bakıp uğursuz bir gülüş sergiledi. Ardından da koşmaya devam etti.
Çocuk klanın bahçede bulunan 38 korumasını da 2 dakikadan kısa bir sürede öldürmüştü. Kılıcı ne zaman bir adamın canını alsa, yüzündeki uğursuz gülümseme de genişliyordu. Ne yazık ki adamlar öldüklerini anlayamadan ölüm nehrini boylamışlardı.
Bahçede yaşayan bir insan kalmadığında, çocuk etrafındaki karanlıkla kendisini çevreledi ve geceyle bir oldu. O anda dibinde olan bir insan bile onu çok zor hissedebilirdi. Çocuk son derece sessiz ve hızlı bir şekilde klanın açık olan bir penceresinden içeriye girdi. Önce hizmetlilerden başlayarak önüne çıkan herkesi katletti. Gülüşü de her öldürüşünde daha da büyüyordu. Uyanık olan bir insan kalmayınca bodrum katından başlayıp tek tek odalara girmeye başladı.
Üçüncü ve son kata geldiğinde içindeki heyecan iyice yükselmişti. Odasında uyuyan erkek, kadın, yaşlı, bebek veya hayvan, herkesi katletmişti. Bu kat sonuncuydu. Üçüncü katta sadece üç oda vardı. O da dikkatle ilk kapıya ilerledi. Kapının girişinde bastığı tahta döşemenin gıcırdamasıyla bir süre duraksayıp uyanan bir insan olup olmadığı kontrol etti. Her hangi bir ses duymayınca işine kaldığı yerden devam etti.
İlk odada klanın efendisi, karısı ve küçük bebekleri duruyordu. Kınından çıkardığı kılıcın ince metalik sesi kulağına bir melodi gibi geliyordu. Ellerinden çıkan alevler kılıcı kaplarken bir psikopat gibi gülüyordu. Kılıç tamamen alevle kaplandığında bile kılıçtaki alevler kendilerinden başka hiç bir yeri aydınlatmadı. Karanlık alevin yaydığı ışığı yutuyordu.
Kılıcının yeterince ısındığına emin olunca tek hamlede efendinin boynunu kesti. Anında dağlanan kesikten dışarıya bir damla bile kan çıkmadı. Lakin kılıcın eti kesme sesi küçük bebeği uyandırmıştı. Bebek ağlamaya başladığında annesi anında uyandı. Kadın karşısındaki kılıçlı genci görünce çığlık atmak istedi. Lakin çocuğun sözleri kendisini susturmuştu.
"Ağzından çıkan tek kelimede, sen daha çığlığını atamadan bebeğini ölüm nehrine yollarım." Çocuğun sesi görüntüsüyle hiç uyuşmuyordu. Melodik bir tınısı vardı ve son derece nazikti. Ancak görüntüsü tamamen başkaydı. Uzun beyazımsı gri saçlarının yarısından fazlası kanla kaplanmıştı. Üzerindeki kızıl giysiler bile ıslak kanın etkisiyle parlıyorlardı. Yüzünün neredeyse yarısını kaplayacak kadar geniş, insanı korkutan bir sırıtması vardı. Açıkta olan kan kırmızısı gözü arzu ve zevkle kısılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...