Evden bir hızla çıksa bile, nereye gittiğini tam olarak bilmiyordu. İnsanları durdurup Sylas'ın evinin yolunu sorduğunda ise tuhaf bakışlara ve tembellikle ve aptallıkla alakalı bazı esprilere maruz kalıyordu. Değerlisinin kişiliğini veya bu okulda nasıl bir tavır sergilediğini bilmediği içinse bu aptallar sürüsüne istediği gibi karşılık veremiyordu.
En azından değerlisiyle ayna görüntüsü gibi bir benzerliğe sahip olduğundan insanlar onu Rey sanıyordu. Bu da şu an için iyiydi.
Elbette ki değerlisinin bir okula girdiğini biliyordu. Arenada onu gizlice takip etmişti. Ancak Güneş Damlasına girdiğini ve üstelik de Sylas'ın temsilcisi olduğunu bilmiyordu. Her öğretmen kendisine temsilci alabilse de, değerlisinin Sylas'ın temsilcisi olduğunu düşünmüştü ve direk Sylas'ın yerini sormuştu. Neyse ki kendisiyle dalga geçen veya savaşmak isteyen öğrenciler sürüsü sayesinde tahmininin doğru olduğunu anlamıştı.
İlgi çeken altın kuleye yaklaştıkça ise yapacağının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu. Kaçaklara karşı tek başına savaşabilirdi, o güce sahip olduğunu biliyordu. Ne yazık ki güç her şey değildi. Prensesin tehlikede olması bile savaşa tam olarak odaklanamamasına sebep olmuş ve kendisini şu anki durumun içerisine sokmuştu. Oraya yeniden tek başına giderse aklı başında savaşamayacağını biliyordu.
Kendisinin şu anda içinde olması gereken saçma durumun içerisinde olan değerlisiydi. Öyle bir durumda savaşamayacığını biliyordu. Onu korumaya çalışırken daha fazla hasara sebep olabilirdi.
Bütün bu sebepler yüzünden Sylas, namı değer tembel müdürden yardım istemek zorundaydı. Eğer gerçekten dedikodulardaki kadar tembelse, o zaman ne yapacağını bilmiyordu. Rey'in aksine oldukça iyi olan yön duygusunun sayesinde yarım saatten kısa bir sürede kendisini öğretmenlerin evlerinin dizildiği alanda bulmuştu.
Sylas'ın evine ilerleyip kapıyı çaldığında, ne demesi gerektiğini hiç düşünmediği aklına dank etti. Düşünmek için kapı açılmadan kaçmaya çalışırken, İlk kez anında kapıyı açan Sylas bu anlık düşüncesini eyleme dönüştürmesine izin vermedi.
Uykuya ihtiyacı olmayan Sylas, yeni uyandığını belirten gözleri ve karmaşık saçlarıyla kapının başında dikiliyordu. "Hmm, Rey. Ne oldu?" Rey henüz bir kaç saat önce evinden ayrılmıştı ve yarın sabahtan zaten gelecek olmasına rağmen şu anda gelmesine bir anlam verememişti.
"İçeride konuşabilir miyiz efendim?" resmi kaçan soru Sylas'ın bir kaşının kalkmasına sebep oldu. İçeriye geçmesi için yana kayarken, "Sen ne zaman saygılı konuşmayı öğrendin?" diye takılmayı da ihmal etmedi.
Elbette ki bu ufak takılmanın beyazlıyı gerdiğini fark etmemişti. Beyazlı, saf saf ilk kez içerisinde bulunduğu eve bakarken, Sylas Rey'in tuhaf tavırlarını çoktan fark etmiş ve içten içe bu sefer sorunun ne olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu sırada beyazlı, geride kalarak Sylas'ın yola öncülük etmesine izin verdi.
Oturma odasına girdiklerinde, karşılıklı koltuklardan birisinin buz tutmuş olduğunu fark etti. "Önce oturacak mısın, yoksa sorunun ne olduğunu mu söyleyeceksin?" Sylas'ın sorusuyla buz tutan koltuğa oturmak yerine Sylas'ın karşısına, zemine oturdu.
"Koltuğa otursana Rey." Sylas'ın sözleriyle bir kez daha buz tutan koltuğa baktı. "Soğukla aram iyi değildir." ağzından çıkan sözlere gülen Sylas'a tuhaf tuhaf baktı. Bu kadar komik olan neydi? "Ne zamandan beri? Koltuğu zaten sen dondurmadın mı? Geç otur işte." işte şimdi Sylas, kedisinin Rey olmadığını anlayacaktı. Bu yüzden acele edip konuya girmeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...