Henüz güneş ışıkları bile doğmadan Lara herkesi uyandırmıştı. Sıra sıra herkes duşa girdikten sonra, aşağıya inip kahvaltı yaptık. Üçümüz de şimdiden gergindik.
Kraliçe Sarah herkesin korktuğu bir kadındı ve genç prens konuştuğu anda peşimize düşecekti. Bizi bulmasının da zor olmayacağının farkındaydık. Enerji çocukları nadiren görülürdü. Hayatları boyunca bir enerji çocuğunu görmeden ölen trilyonlarca insan vardı. Enerji çocuğu olmak her ne kadar muazzam bir avantaj olsa da, şu anki durumda sadece başımıza dert açıyordu.
Bir enerji çocuğuyla karşılaştığınızda anlamamak mümkün değildi. Bütün enerji çocukları ayaklarına kadar gelen ve normal olmayan renklerdeki saçlara sahipti. Üstelik enerji çocuklarının gözleri de normal insanların gözlerine kıyasla anormaldi.
Ayrıca ölümsüzlük yolunda yürüyen herkes enerjiyi hissedebiliyordu. Ancak normal insanların bedeninin etrafında bulunan enerji, onlardan kaçardı. Enerji çocuklarının etrafındaki enerjiyse tam aksine onlara yakınlaşmak için uğraşırdı. Görüntülerimizi değiştirmekse, kadim seviyeli bir tekniğe sahip olmadığımız sürece imkansızdı.
Uzun lafın kısası, saklanma şansımız sıfır oğlu sıfırdı.
Kahvaltımızı bitirdiğimizde, handan çıkarak ön kayıtların yapılacağı yere doğru ilerlemeye koyulduk. Yerini bilmiyorduk ancak bulmak aşırı kolaydı. Şehrin bütün sokakları gençlerle ve gençlere eşlik eden yetişkinlerle kaplıydı. Herkes ön kayıtlara gidiyordu.
İnsan kalabalığını takip ederek, şehrin sonlarına doğru olan bir yere vardık. İleriye büyük bir masa kurulmuştu. Masada on kişi oturarak gençlere sıralarını veriyordu. Masanın etrafında ise yirmi görevli duruyordu. Ellerindeki kılıçlarla, giydikleri zırhlarla ve zırhın göğüs kısmında duran Karta Krallığının kanadı açık bülbül sembolüyle Kraliyet Askerleri oldukları belliydi. Önlerine gelen gençleri sırasıyla masaya yönlendiriyorlardı.
Masanın arkasında ise 10 katlı devasa bir bina vardı. Binanın girişini de 2 adet Kraliyet Askeri koruyordu. Her seferinde içeriye, sırasına göre yüz genci alıyorlardı. Binaya girerken bütün öğrenciler gergindi. Yüz kişinin içeriden çıkması, yarım saati buluyordu. Çıkan öğrencilerin ise ön kayıtları geçip geçemedikleri ifadelerinden anlaşılıyordu.
Üçümüz aramızdaki gergin sessizliği korurken, sıramızı almak için beklemeye başladık. 2 saatlik bir bekleyişin ardından, sonunda askerler üzerimizi kontrol edip bizi masaya yönlendirdiler.
Sarışın, yirmi yaşlarında bir adamın önüne geldim. "İsmin nedir?" adam yüzüme bile bakmadan, otomatiğe bağlamış gibi soruyu sordu. "Rey." kısa cevabım adamın oflamasına sebep oldu. "Soyadın?" bu soruyla istemsizce gerildim. "Yok." adam cevabımı duyunca sonunda başını kaldırıp bana baktı. Gözlerindeki pis bakışı saklamaya bile çalışmıyordu. "Hangi Krallıktan geliyorsun?" adamın başlarda nazik olan ses tonu kabalaşmıştı. Ancak bu duruma zaten alışık olduğum için kafaya takmadım. El bebek gül bebek yetişen biri değildim sonuçta. Sokaklardan bir parçaydım.
"Ame Krallığı." cevabımı duyunca anlamlandıramadığım tuhaf bir bakış attı. Ardından önündeki kağıda bilgileri yazdıktan sonra, "1368 numara." demekle yetindi. Sıramı alınca kaçar gibi uzaklaştım. Soyadı konusu ne zaman açılsa geriliyordum. Alışık olmam, canımı yaktığı gerçeğini değiştirmiyordu. Kısa sürede Lara ve Leo da yanıma geldiler.
"Numaralarınız kaç? Benimki 1367." dedi Lara. "1365." dedi Leo. "1368." ardından da yeniden sessizliğe döndük. Hiç birimizin keyfi yerinde değildi ve kimse de üstelemiyordu. Aramızdaki sessizlikle hepimiz düşüncelerimize dalıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...