Vol - 22

772 86 0
                                    

 Bilincimiz yerine geldiğinde, küçük halim hala aynı yerde duruyordu. Kanı baygın kaldığı sürede kurumuştu. Uzun uğraşlar sonucu sağlam kolunu kullanarak yerinden kalkmayı başardı. Ayağa kalkmasıyla beraber burkulan ayağının üzerine basarak tekrar düştü. Bu sefer şansı vardı ki geriye doğru değil öne doğru düşmüştü. 

 Vücudu yerle buluştuğu anda, onunla beraber keskin acıyı hissettim. Vücudunun durumu rezalet haldeydi, hayatta olması bile bir şanstı ancak ormanda fazla ilerlemişti. Eğer aynı yerde durmaya devam ederse, kanın kokusuna mutlaka büyülü yaratıklar gelecekti. Üstelik Ame Krallığının ormanlarındaki en düşük seviyeli büyülü yaratık 9. seviyeydi. 

 Ancak küçük halimin bu detaylardan henüz haberi yoktu. Bunları 9 yaşındayken Yuu amcadan öğrenecekti. Küçük halim düşen yıldırımlardan dolayı korkarak, son kez soğuğa odaklandı. Hava buz gibiydi, yağmur da öyle. Üstelik kayalık bir alanda, tamamen ufak kayalardan oluşan zeminde yatıyordu. Kayalar havadan bile soğuktu. Yırtık pırtık kıyafetleri de sırılsıklam olduğu için soğuk kendisine daha çok işliyordu. 

 Soğuktan aldığı güçle zar zor sürünmeye başladı. Şansına 50 metre kadar ilerisinde kayalık duvarın dibinde oluşan bir mağara vardı. Haha, ne şans ama. Şu anki aklıyla o mağaraya girmektense, orada yaratıklara yem olmayı yeğlerdi. 

 Ancak küçük hali olacakları bilmemenin rahatlığıyla, mağaraya doğru sürünmeye başladı. Mağaraya ulaştığında zaman kavramını kaybetmişti. Bir süre orada durduktan sonra, mağaranın derinliklerinden gelen, insanı iliklerine kadar donduracak soğuğu hissetti. Resmen dışarıdan daha soğuktu! 

 Küçük halim soğuğun çekiciliğine kapılarak mağaranın derinlerine doğru sürünmeye başladı. Zaman kavramından habersiz bir şekilde mağaranın sonuna ulaştı. Mağaranın sonu ufak bir odacık gibiydi. Duvarda ise, küçük halimin sığabileceği bir yarık vardı. Küçük halimde bir şekilde o yarığa girmeyi başarmıştı. Ancak kılını kıpırdatacak hali de kalmamıştı. Her ne kadar soğuk kendisini güçlendirse de, ne zaman hareket etse karnındaki delikten daha fazla kan akıyor ve bütün vücudu bulunduğu durumu hatırlatırcasına zonklayarak acıyordu. 

 Küçük halim, o zamanlar karanlıktan korkmuyordu. Ancak bu geceden sonra benim halime düşecekti. Kendisine milyonlarca kez kızıp, buraya geldiği için lanetler okuyacaktı. Tıpkı şuan benim lanet okuduğum gibi. Küçük halimi alarak buradan gitmek, karanlıktan asla korkmamak, en fazla da o varlıkla karşılaşmamak istiyordum. Buna rağmen ne kadar denersem deneyeyim, hayalet gibiydim. Ellerim, küçük halimin içinden geçip gidiyordu. Ne kadar seslensem de beni duymuyordu.

Küçük halime göre çok geçmeden, bana göre ise asırlar gibi gelen bir sürenin ardından, mağara değişmeye başladı. İçeriye süzülen ışıklar kaybolurken, mağaranın içerisindeki bütün karanlık havada toplanmaya başladı. 

 Karanlık 10 saniye gibi bir sürede, bir silüet oluşturmuştu. Karanlıktan yapılan bir silüet. Üç metre boyundaydı. Cılız bacakları ve cılız kolları vardı. Beline kadar gelen dümdüz saçları, yüzünü örterek yere doğru uzanıyordu. Sırtından çıkan yırtıklarla kaplı iki uzun kanadı vardı. İnce uzun ve kemikli bir yapıya sahip ellerini sürekli oynatıyordu. 

 Bir süre havayı kokladı. Ardından da kafasını yana çevirerek direk yanında durduğum küçük halime baktı. Göz bebekleri olmayan, bembeyaz gözleriyle resmen ruhumuzu görüyordu. Karanlık varlık, genişliği beş metreyi bulan yırtık kanatlarını bir kaç kez açmaya çalıştı. Ancak dar alan yüzünden tam olarak açamıyordu. Sonunda kanatlarını germeyi bırakıp, tam olarak bize doğru döndü. 

 İğrenç bir şekilde gülüyordu. Pardon, gülüşü iğrençti. Ağzı çok büyüktü. Yara bere içindeki dudakları, gülümsemesiyle beraber gözlerinin yanına kadar ulaşıyordu. Kanla kaplı, sivri dişlerini ortaya seriyordu. Bir adımda dibimizde bitti. Kemikli yapıya sahip elleri, küçük halimin kolundan tutarak saklandığı yarıktan tek harekette çıkardı. 

MistikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin