Çocuklar yeterince uzaklaştıklarını düşündüklerinde, Lara ansızın bir koluna Rey'i, bir koluna da Leo'yu alarak sıkıca sarıldı. Leo hızla sarılmaya karşılık verse de, Rey şaşırmış ve karşılık vermemişti. Hayatı boyunca sarıldığı tek kişi, köle mahzenlerindeki yaşıtı olan sarışın çocuktu. Lara kendisine sarılınca, sanki o çocukla paylaştıkları anıya ihanet etmiş gibi hissetti.
Rey'den karşılık almayan ikili, çok da şaşırmadılar. Rey her ne kadar samimi olmaya çalışsa da, birlikte oldukları süre boyunca insanlara ne kadar uzak olduğunu anlamışlardı. Mesela gemi yolculuğunda ne zaman boş kalsa, saklanarak kaptanı izlerdi. Neyi nasıl yaptığını, hareketlerini, konuşma tarzını inceler ve ne kadar garip bulduğunu yüz ifadeleriyle belli ederdi. Aynı incelemeyi sokaktan geçen insanlara, hatta Leo ve Lara'ya bile yapıyordu. Yine de bu durum Leo ve Lara'nın yüzünde buruk bir gülümseme oluşturdu. Onun da bir an önce normalleşmesini içten bir şekilde diliyorlardı.
"Peki, ilk olarak ne zaman buluşacağız. Yani izin günlerimizi ne zamana ayarlayacağız." diye sordu Lara. Leo ise zaten karar vermiş gibi cevabını verdi. "Her ayın ilk üç günü buluşalım." "Bana uyar." dedi Lara, Rey de onayladığını belirtir şekilde kafa salladı. "Ama nerede buluşacağız?" bu sefer soruyu soran Rey'di. Lara bir kaç saniye düşünüp hızlıca kararını verdi. "Burada buluşabiliriz. Arenanın önünde." ikili de onaylayınca bu da kararlaştırılmış oldu. Başka konuşacak bir şey bulamayınca, kısa bir süre havadan sudan konuştular. Oyalanacak bir şeyleri kalmayınca da, Lara ikiliye tekrar sarılıp hüzünlü bir sesle konuştu. "Kendinize dikkat edin." ona hitaben Leo'da buruk bir sesle konuştu. "Başınıza bela almayın." bunun üzerine Rey de bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek lafa atladı. "Hızlıca güçlenin ki, hızlıca yeniden ekip olalım."
Rey'in sözleri üzerine Leo şakadan kafasına vurdu. "Biz her zaman ekibiz." Lara da buna karşılık susmadı tabii ki. "Aynen öyle, cehennemin dibine de gitseniz sizi bulurum, yani benden kurtuluşunuz yok." dedi. Sözleri aralarında bir kahkahaya sebep oldu.
Sonunda bu 'duygusal' anı bitirmeleri gerektiğinin farkına vararak okul müdürlerinin karşısına geldiler. "Gitmeye hazırız efendim." dedi Lara. Aslında diğerlerinden ayrılmak istemiyordu, ancak peşlerinde olan kraliçe kendilerine çok da bir seçenek bırakmamıştı. Ya bir arada kalıp kraliçe tarafından avlanacak, ya da ayrılarak okul müdürlerinin koruması altına gireceklerdi. Ve üçü de ölmek istemiyordu.
"Tam vaktinde." diyen Neo, üçlüye son bir kez bakıp Leo'nun kolundan tutarak bir anda kayboldu. O kadar hızlıydı ki, arkasından izini bile görememişlerdi. "Biz de gidelim artık." diyen Derek, arkasına dönerek ilerlemeye başladı. Lara da son bir kez Rey'e el sallayıp ustasının peşine takıldı. Rey, gözden kaybolana dek Lara'nın arkasından bakıp, en sonunda Sylas'a döndü. Sylas tuhaf bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Sanki bir şey hesaplar gibiydi. "Miden bulanır mı ki?" diye kısık bir sesle kendi kendisine konuşup, en sonunda omuzlarını silkip, boşversene der gibi Rey'i kucağına alıp, hızla havalandı.
Her şey çok hızlıydı. Ya da ikili mi çok hızlıydı. Rey anlayamıyordu ancak manzara aşırı derecede bulanıktı. Net olarak görebildiği tek şey, Sylas'ın yüzüydü. Midesi ise resmen burkuluyor, kıvranıyor ve kendi kendine dans ederek bulanıyordu. Rey sabah yaptığı kahvaltıya okkalı bir küfür savurdu. Midesiyle o kadar meşguldü ki, uçtuklarını bile çok geç olana kadar kavrayamamıştı. Sylas ise Rey'in haline sırıtıyordu.
Rey bir yerden sonra gözlerini kapatmıştı. Zemini hissedene kadar ise açmadı. Sylas sonunda kendisini yere bıraktığında, iki ayağının üzerinde duramamış ve anında yere kapaklanmıştı. Başı dönüyordu, midesi abuk subuk bir haldeydi. Kendisini zorlamasa, midesindeki her şeyi çıkaracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistik
FantasyRey, amcası olarak gördüğü Yuu tarafından, bir ağacın altında, sadece bir notla beraber terk edilmiş bir halde bulundu. Amcası ile beraber, Ami Krallığında dilencilik yaparak yaşıyordu. Ta ki hırsızlık yaparken köle tüccarlarının eline geçene kadar...