Selamun aleyküm.
🥀
" Daha ne kadar kendi dar pencerenden bakacaksın dünyaya? Sadece kendin için yaşayacaksın?"
🥀
İnsan düştüğünde uzanacak bir el istiyordu. Dizleri yara olduğunda onu kaldırıp yaralarına üfleyecek biri. Tahriş olmuş ellerini okşayıp "Öpeyim de geçsin." Diyecek bir ses. Bunlar ben çocukken olmamıştı. Hiç oynamamıştımki düşeyim. Bedenim yara almamıştıda ruhum defalarca dizleri üzerine düşmüş, avuçlarına can kırıkları batmış kanatmıştı.
Evden kaçtığımda yara almaya başlayan bedenimi kaldırmayı başarmıştım. Ruhum ne kadar yerde dizleri üzerindeyse, bedenim onu dik durarak gölgelemişti. 21 yaşına girecek genç bir kadındım. Düştüğüm yerden kalkabilirdim de yaramı tedavi edemezdim. Hala açık yaralarımdan kan ve irin akıyordu kalbime.
28 yaşında küçücükken yetim ve öksüz kalmış bir adam annemin, babamın yapmadığını yapıyordu bana. Bir erkek... Bir insan... Bir adam... Onu bu yüzden seviyordum ya da onu sevmek için bulduğum binlerce bahaneden biriydi bu. Düştüğümde kaldıracaktı ya da o düşmeme bile müsade etmeyecekti. Kırdığı yerden onaracak, kızdığı yerden sevecekti. Emanetine, emanet gibi bakacaktı. Bana... Emanetime, emanet gibi bakacaktım. Ona... Eşler birbirine Allah'ın emanetiydi neticede.
Sıcak ve büyük elinin arasındaki avcumdan bedenime doğru sıcak bir enerji yayılıyordu. Omzu omzuma yaslanmış her belaya meydan okuyordu. Bir kadın ve bir erkek birbirini tamamlayan yap-boz parçası gibiydi. O eksik parçamı bulmuş hissi oluşturuyordu. Kalplerimiz... Birer yap-boz parçası gibi birbirine tamamlanmıştı.
Nevzat Komiserimin kapısının önünde durduğumuzda kafasını bana doğru eğdi. Mavi hareler dikkatli ve temkinli bir ifade ile doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.
"Amirime kızgınsın biliyorum ama onu da anlamaya çalış. O senin için, bizim için emir verenine karşı çıktı ve bunun bedelini ödedi." Bizim için bedel ödeyen biri daha. Kafamı salladım. Diğer elini kaldırıp nazikçe yanağımı okşadı. Ardından elini çekerek kapıyı çaldı. İçeriden onay aldığımızda kapıyı araladı. Önden o girdi. Ardından ben.
Nevzat komiserim masanın arkasında dirseklerini masaya yaslamış oturuyordu. Ozan gergin bir tavırla camın önünde dikiliyordu. Yeliz'se kaşlarını kaldırmış bize bakıyordu.
Ensar'a iyice yaslanarak hepsinin üzerinde tekrar gezdirdim gözlerimi. Ozan bize doğru atıldı bir anda. İrkildim.
"Tabi ya! Belki de o söylüyordur her şeyi." Nevzat komiserim ona baktı öfkeyle. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Hayır. " yutkundum. Ozan inceleyen bakışlarını üzerimde tuttuğunda Ensar önüme geçerek beni onun bakış açısından kurtardı.
"Neye bakıyorsun lan?!" Gelir gelmez bir kelam etmeden bu olanlar canımı sıkmıştı açıkçası. Omzumu Ensar'ın sırtına yasladığım sırada Ozan konuştu.
"Ne zaman bir operasyon ya da gözaltı yapmaya kalksak bizden önce haberi olıyor onların. Arkandaki kadın bunun sebebi olabilir mi?" Elektrik verilmiş hat gibi gerildi Ensar. Beni neden bununla suçladıkları hakkında bir fikrim yoktu. Ensar ona doğru atıldığında geri çekilmek zorunda kaldım. Yakasına yapışıp Ozan'ı sarstığında Nevzat komiserim yerinden bile kalkmadan konuştu.
"Ensar!" Ensar onu bir kez daha sarsdığında koluna dokunmaya çalıştım. "Ağzından çıkanı kulağın duysun!" Ardından ne yaptıpını fark eder gibi yakalarını bıraktı. Onun bu öfkeli hali beni şaşkına çevirmişti. Benim sadakatsiz olabileceğimi düşünmek fabrika ayarlarıyla oynamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kekre
ChickLitTAMAMLANDI Geçmiş bir gölge gibi takip ediyordu kadını. Onu büyütenler, kirli eller ve yaptığı tercihler kanatlarını kırmıştı. Gökte asılı kalmış bir güvercin gibi çırpınıyordu. Geçmişten bir adam çıkıp geldi. Gözleri deniz, yüreği kafes, kalbi mem...