Selamun aleyküm.
🥀
"Ruhum ruhuna tercümandı."
🥀
Adım Gülce.
Babam al al yanaklarla dünyaya geldiğimden adımı Gülce koymuş. Güleyim, gül gibi bir hayatım olsun, yanaklarım mutluluktan kızarsın diye. Bense doğar doğmaz dalımda solmaya başlamıştım. Her insan gibi ölmeye doğmuştum da şu kısacık ömrümde gülmeye doyamamıştım.
Bir adam bunca sene sonra ömrüme girmişti ve bana kimsenin yapmadığı bir kötülük yapmıştı. Benden ailemi, benden abimi, benden babam gözlümü almaya kalkmıştı.
Almıştı da. Babam bir kez daha ölmüştü ve ben bir kez daha yetim kalmıştım. Eksik kalmıştım. Sevdiğim yerden vurulmuştum.
Hayatla ölüm arasında ince bir çizgi, çok kısa bir an, bir kirpik kırpma süresi vardı. Sırtımda kurşundan kanatlar hissettiğim o anda zihnim varla yok arası bir an da aydınlanıyor sonra karanlığa gömülüyordu. Parmaklarımın karnımın üstünde çıkıntıda başka bir eli kavradığını hissediyordum fakat nerede ne halde olduğumu kavrayamıyordum.
"Özür dilerim, özür dilerim." Kokusu babamın kokusuna benzeyen bir adam tarafından sıkı sıkı sarılmıştım. Babam olamazdı değil mi? O ölmüştü. Öyle söylemişlerdi. Onu en son gördüğümde daha küçüktüm, on beşimdeydim. Özlemi ciğerimi delip geçtiğinden mi kokusu burnuma doluyordu? Her şeye rağmen içimde kalan o yaşamak tutkusunun bana gördürdüğü bir halüsinasyon muydu ya da?
"Özür dilerim." Yüzümde ıslaklık hissettim. Sırtımdaki yaraya baskı yapıyordu. Kirpiklerimi kırpıştırarak açmaya çalıştım. Boynumda hafif bir dokunuş hissettim.
"Güzelim aç hadi gözünü. Burnumdan getir ne yaptıysam. Kurban olayım, aç gözünü." Açamadım. Yaşanan ne varsa bir bir zihnime dolduğunda sırtımda bin ayrı bıçak hissettim. Hepsi birbirinden keskin hepsi birbirinden acıydı. Bu ihanetle nasıl yaşayacaktım? Nasıl?
Kirpiklerimin arasından gün ışığı süzülerek giriyordu fakat dermanım yoktu. Ensar'ın nasıl olduğunu deli gibi merak ediyordum fakat dudaklarımı aralayacak kuvvetim bile yoktu. Bebeğimi merak ediyordum fakat elimden gelen şey sadece duymak ve yarım yamalak hissetmekti.
Zihnimi karanlık tekrar esir aldığında öldüğümü düşünmüştüm.
İnsanlar arkamdan ne diyeceklerdi? Hayata gelmiş yirmi iki sene kadar iyi kötü yaşamış, çokça yaralanmış ve kardeşinin ihanetiyle ölüp gitmiş biri derlerdi arkamdan. Sevdiği adamla ölmüş, derlerdi. Bilmiyorum.
Kötü insanları tanıma seansı geçirmiştik. İhanet damağımızı yakmıştı. Kanatlarımız kurşundan ağırlıklarla kırılmıştı. Beraber ölmek istemiştik ama Allah bizi yaşatmıştı. Madem biz yaşıyorduk kim ihanet etmişse ölecekti.
Gözlerimi açtımsa öfkeden açmıştım. Beni yaşatmışsa içimdeki kin ve umut yaşatmıştı. Şu bembeyaz odada yapayalnızdık ve göğsümde bir ateş yanıyordu. Derin bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Derin bir acı içerisindeydim fakat ağzımı bıçak açmıyordu. Az ötemde nefes alıp veren ve kalp atışları düzenli olan Ensar'ı görmek bana yetiyordu.
Yaşıyordum. Yaşıyordu. Buna yaşamak denirse... Kalbimde üç kurşun yarası bir ihanet taşıyordum. Bildiğim her şey yalandı. Bildiğim her insan yalancıydı. Serumun bağlı olduğumu kaldırıp karnıma yasladım. Ne durumda olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama yüreğimin ortasında kocaman bir boşluk olduğundan emindim.
Odanın kapısı açıldığında gözlerimi çevirdim. Bir hemşire içeri süzüldü. Beni gördüğünde gülümsedi ve baş ucuma yürüdü. "Uyanmışsınız." Uyanmıştım. Bu kâbus neden sürüyordu öyleyse?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kekre
Romanzi rosa / ChickLitTAMAMLANDI Geçmiş bir gölge gibi takip ediyordu kadını. Onu büyütenler, kirli eller ve yaptığı tercihler kanatlarını kırmıştı. Gökte asılı kalmış bir güvercin gibi çırpınıyordu. Geçmişten bir adam çıkıp geldi. Gözleri deniz, yüreği kafes, kalbi mem...