Selamun aleyküm.
🥀
"Aklımdan çıkmıyorsun."
🥀
Küçük yaştan beri insanlardan uzak olmanın birçok zararı olduğu gibi inkar edilemez yararları vardı.Mesela insanlardan uzak durmak demek menfaatleri doğrultusunda senden faydalanmasını engellemek de demekti.
Bu manfaat parasal olabilirdi, bedensel olabilirdi, duygusal olabilirdi, psikolojik olabilirdi.
Bazı insanlar cebinde biraz para gördümü en büyük amaçları onun kendi cebine ya da midesine girmesini sağlamaktı.
Bazı insanlar, bir insanın bedeninde utandığı bir yeri keşfettimi diline doladıkça dolayıp bunu alay konusu yaparak hem kendi karanlık ruhlarını besliyor hemde karşısındakinin ruhunda gedikler meydana getiriyordu.
Bazı insanlar egosunu tatmin etmek için insanları yanında bulunduruyordu. Ona karşı bir zaafın varsa pohpohlaman için, zaafını kullanarak kendisini aslında olmadıkları bir seviyeye çıkarmak için insanları ceplerinde taşırlardı.
Bunların hepsi hallolurdu. Fakat bir çeşit insan varki onun açtığı yara kolay yama, yara bandı, merhem kabul etmezdi. İnsanın en mahremine el uzatan, en özeline göz diken ve sözleriyle utandıran, suçlu hissettiren o nesli tükenmeyen insan çeşidi...
Hem ruhta yara üstüne yara açıyorlar hem de bedeninde aynaya baktıkça hatırlamak zorunda kaldığın izler bırakıyorlardı.
İşte onlardan hep nefret ettim. İnsanın ırzına, namusuna, iffetine, hakkına ve hayatına bu şekilde ihlallerde bulunmak kabul edilemezdi benim için. Hele de masum bir kız/oğlan çocuğuna...
Ela benim aklımın bir köşesinde sürekli dönüp dolanan, anne olmadığım halde, annelerin acaba başına bir şey geldi mi ağrısını yüreğimde hissettiğim üçüncü insandı. İlki Meriç'ti. Bera'yla beraber zirveyi paylaşıyordu. İkincisi Ensar'dı. Her namazında kazasız, belasız dönmesi için dua ettiğim adam.
Ve üçüncüsü, Ela... Benim kızkardeşim dünyadaki en aşağılık insan çeşidine denk gelmişti. İmtihanı büyüktü.
Mahzun gözleri korkuyla bakıyordu etrafa. Ensar ona belli etmemek için çaba üstüne çaba harcarken ben arabada diken üzerindeydim. Onu okuldan beraber almış, eve dönüyorduk. Ensar'ın telefonu çaldığında açmadı. Sessize aldı.
Derin bir nefes aldım. "Akşam için ne istersiniz. Dolapta tavuk vardı. Ela'cım sever misin tavuk?" Kafamı ona çevirdiğimde kafasını salladı.
"Severim ama kızartılmış tavuktan nefret ederim." Kaşlarımı kaldırdım. "Ensar'da nefret eder. O zaman haşlarım sizin için. Bu arada sınavların nasıl geçti? İngilizce ve Matematikti değil mi?" Kafasını salladı tekrar. Kenarı bozulan şalımı düzelttim. Saçlarını geriye ittirip konuştu.
"Evet abla. Matematik güzeldi. Hep Ensar abimin gösterdiği yerlerden çıktı fakat İngilizce için aynı şeyi söyleyemem." Anlımı kırıştırdım.
"Olsun. Yarın ne sınavın var peki?" Kafamı Ensar'ın omzuna yaslandığımda duruş şeklime kıkırdadı Ela.
"Edebiyat ve Fizik." Gözlerimi kırpıştırdım. "Fizik yine abinde. Benim edebiyatım iyidir ama Amine ablan bunun okulunu okuyor. Çağıralım mı ne dersin?" Ellerini kaldırdı.
"Şey bilmem. Müsait midir?" Kaşlarımı muzipçe kaldırıp indirdim. "Söz konusu Edebiyat dersi vermekse o müsait olur merak etme."
Önüme dönerek telefonumu çıkardım. Mesaj atmadan önce Ensar'a döndüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kekre
ChickLitTAMAMLANDI Geçmiş bir gölge gibi takip ediyordu kadını. Onu büyütenler, kirli eller ve yaptığı tercihler kanatlarını kırmıştı. Gökte asılı kalmış bir güvercin gibi çırpınıyordu. Geçmişten bir adam çıkıp geldi. Gözleri deniz, yüreği kafes, kalbi mem...