Canlarım, iyi okumalar...
Şaşkınlıkla babama baktım, ne diyeceğimi ne yapacağımı bir süre anlayamadım. Beynim durmuş gibiydi. Söyledikleri bana korkunç gelmişti, tek kelimeyle korkunç. Şaşkın bakışlarımı babamdan çekip önümüzde duran arabadan inen iki adama baktım. Bakışlarım onları terkedip tekrar babama döndü, boğazımda kalan koca yumru nefesimi tıkıyordu.
Cidden onun yokluğunda ne hale geldiğimi görmüyor muydu? Anlayamıyor muydu onsuz ölüye döndüğümü...
"Baba ne diyorsun sen, beni neden Ateşten kurtaracaksın ki? O benim kocam!"
"Kızım duydun beni, şimdi şu arabaya bin gidiyoruz."
Gözlerim hayretle açıldı, şaşkınlığın yerini yavaş yavaş öfkem aldı.
"Baba ben hiçbir yere gelmiyorum, Ateşten kurtulmak gibi bir isteğim yok, olamaz da!"
Babam bakışlarını benden çekip iki adama döndü. Kolumdan tutup arabaya çektiğinde ona karşı çıkacak gücü şaşkınlıktan bulamadım. Sonunda kolumu babamdan çekmeyi akıl edip hızla ondan uzaklaştım. Iki yanımdan saran adamlar bana baktıkları zaman yanlarından geçmek için çırpındım. Bunun yararı olmayınca çığlık atmak için ağzımı açtığım da arkamdan biri burnumun üzerini keskin bir kokuya sahip bezi bastırdı. Deli gibi çırpınırken beni bayıltmaya çalışanın babamın sesini kesik kesik anladım.
"Senin en büyük hatan bu işte, hep en olamayacak adamlara bağlanıyorsun. Seni sürekli çekip kurtarmakta bana kalıyor..."
Gözlerim kaydığında bilincim kapandı ve gözlerim karanlığa kendini teslim etti.
Buğulu bir görüşle gözlerimi açtığım da başımın ağrısı aklıma ilk ulaşan bilgi oldu. Ağrıyordu ama öyle fazla kötü değildi, yutkunarak uzandığım yerden doğruldum. Krem rengi ve beyazın karışımı bir odaydı, bir otel odası. Etrafıma sersem bir şekilde bakarken neler olduğuna dair olaylar kafam da bir bir yerleşti. Yerimden hızla doğrulduğum da beynim neler yapacağıma dair planları önüme sürüyordu.
Karnımın üstünde hissettiğim sertlikle güldüm ve hayatımda bunu yaptığım için hiç bu kadar mutlu olmamış bir şekilde elimi pantolonumun kemer kısmına yerleştirdiğim telefona uzattım. Yanıma çanta almadığım ve telefonu cebime koymaktan nefret ettiğim için sürekli öyle yapardım ama ilk defa işe yaramıştı. Odada benim dışımda kimse yoktu ve belki şuan da başka ülke de olabilirim, olamaz! Hızlı adımlarla elimde sıkıca kavradığım telefonla kocaman cama yaklaştım.
Karşıma çıkan görüntüyle rahat bir nefes aldım ve ardıma dönerek telefona girip hemen Dumanı aradım. Hala Ateşin telefonu bendeydi ve şifresi 'frezyam' dı. Ellerimin titremesini zorlukla zapetmeye çalışsamda gerginlikten kurtulamadım. Çaldı, çaldı ve yine çaldı. Tam kapanmak üzereyken açıldığında heyecanla nefeslendim. Etrafıma tekrar baktım, yakalanma korkusuyla kapının arkasına gidip oturdum.
"Alo Duman!?"
Bir süre ses gelmedi daha sonra Dumanın endişeli ve rahatlayan sesini duydum.
"Yenge Allah aşkına seni sabahtan beri arıyorum, neredesin sen!? Ayrıca abimin telefonunun sende ne işi..."
"Duman bir sus, babam beni kaçırdı. Beni ülke dışına çıkaracağından eminim ama bayıldığım için ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Fakat şuan hala Türkiyede bir oteldeyiz. Bir şekilde beni hemen bulun."
Bir nefeste Duman gibi hızlı hızlı konuşmuştum ama beni anlayacağından emindim.
"Ne demek beni kaçırdı, ne cesaretle!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİR
ChickLit"Canını yakmak istemiyorum ama beni zorluyorsun." Yanaklarımdan bir yaş süzüldü. "Senden nefret ediyorum." Kolumdan tutmayı bırakıp bedenimi hızla bedenine hapsetti. Kollarının arasında küçücük kalmıştım. "Biliyorum ve senin de bilmen gerek." Gö...