39.BÖLÜM

83.3K 2.7K 1.6K
                                    

İyi okumalar tatlılarım...

Etrafıma yaklaşık üç saattir bakıyordum. Camdan oluşan duvarın karşısına oturmuş dışarıda ki manzarayı seyrediyordum. Ateşin üstümde ki bakışlarını tabii ki farkediyorum ama nedense bakmaktan utanıyorum. Salonda çalan telefonla bakışlarım oraya yöneldi, Ateş bakışlarını benden çekip telefonu açtı. Gözlerimiz buluşunca ona kocaman gülümsedim, oda gülümsedi. Hepsi gerçekti, yaşadığımız her şey gerçek. Ateş ayağa kalkıp yukarıda olan tek odaya gitti, bizim odamıza. Arkasından bakıyordum, Allah'ım o nasıl vücut o nasıl pazulardır Yarabbim. Gözlerimi kocaman açarak hemen önüme döndüm. Adam bana karşı hislerinin olduğunu söylediğinden beri saçma sapan şeyler düşünüyorum.

İç ses o düşüncelerimi al ve hemen benden uzaklaş!

Kıza bak kendi düşünüyor suçu bana atıyor, tabii ya siz düşünün iç sesler suçlu olsun. Ohh be ne ala memleket.

Gözlerimi kısarak iç sesime baktım, yani bakmaya çalıştım. Elimi başıma götürdüm. Ben iyice delirdim yemin ederim. Ateşi sevdiğimi anladığım da işler iyi değil daha iyi olmuştu ama beynime hala çözüm bulamadım. Ben Ateşi seviyorum, değil mi? İçim bir an kendinden geçerken bana sen ne diyorsun diye çemkiriyordu. Haklı bunu sormam bile saçma, ben Ateşten o sözleri duyunca içimde yer alan duygularla yüzleştim. Derin bir nefes aldım ben birini seviyorum lanet olsun ne çabuk yaa. Ben ona daha çok çektiricektim. Sen ona değil o sana çektiriyordu diyen iç sesim yine haklıydı. Önüme gelen saçlarımı arkaya doğru attım. Dışarıya baktım ve orada denize doğru giden patikayı gördüm.

Aklımda ki detaylardan kurtularak yerimden hızlıca kalktım. Kapıya doğru yürüyüp vestiyerden üstüme gri bir hırka aldım. Malûm hala tam sıcak değildi ve ben üşümek istemiyorum. Ateşe dışarı çıkacağımı yüksek sesle söyledim. Duymuştur çünkü bu sesi duymasa o zaman doktora gitsek iyi olur. Benden çıkan sesi bütün İstanbul duymuştur. Bu düşünceme kıkırdarken etrafıma bakmayı ihmal etmiyordum. Evin önünde ki yola girip ardından ağaçların arasına girip patikaya yöneldim. Spor ayakkabıma rağmen yol o kadar engebeliydi ki düşmemek için insan üstü çaba sarf ediyordum. Yürüdüğüm yolu izlerken dudağımı büzdüm,daha çeyreğini bile yürümedim ben onun. Kafamı kaldırıp yüzüme vuran güneşe gülümsedim, hayır o denizi görecektim. Ne olduğunu anlayamadan dengemi kaybedip yolda yuvarlandım.

Ne olacak sakarlığın.

Yere çarpan başımı tutup inledim. Dahası bacağım çok fena sızlıyordu. Birdenbire kollarımdan tutulmamla acım gitmiş yerini korkuya bırakmıştı, ufak bir çığlık attım. Ateşin yüzünü görünce tamam belki ufak olmayabilir. Ateş olduğunu anladığım da rahat bir nefes aldım. Ateş ise kızgın bir boğaya dönmüş bana bakıyordu. Tırsmadım desem Ateşin önünde çarpılırım.

"Lan bir dakika sonra ardından çıktım şu düştüğün haline bak! Sana kaç kez diyeceğim kendine zarar vermeyi kes!"

Başımı suçlu bir çocuk gibi eğip omzuna yasladım. Aynı zamanda dudağımı bükmüştüm. Ateş hep azarlayıp duruyor.

"Ama Ateş ben sanki isteyerek düştüm."

"Neyse ne dikkat edeceksin!"

Şirince gülümseyip başımı salladım. Bu dediğime tabii ki inanmayın ben yüzyılın sakarı ilan edilsem gururla ödülü alırım, o kadar yani. Ateş beni kucağına çekmiş bir taşın üstüne oturmuştu, elini önce başıma ardından bacağıma götürdü. Bacağımdan huylandığım için dişlerimi dudaklarıma geçirip ses çıkarmamaya çalıştım. Ateş yüzüme baktı, tabii eli hala bacağımda durduğu için bakışlarımda oradaydı.

ESİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin