Bölüm Şarkısı: 5 Seconds of Summer - She Looks So Perfect
Multimedya: Utku, Sena, İlksen, Kuzey, Aras, Nefes, İnci
🍁 🍁 🍁
Ceketimi üzerime geçirip hızla odamdan çıkarken "Anne, gidiyorum ben!" diye bağırdım. Askısı düşüp duran çantamı çekiştirirken kapıya ulaşmıştım. Dış kapıyı açıp turuncu Converselerimin bağcıklarını bağlamaya başladım. Bu sırada annem her zaman olduğu gibi elinde bezle mutfaktan çıkmıştı.
"Ders çalışacaksınız, değil mi? Kaytarmak yok, sınavınız yaklaşıyor."
"Hatırlatma anne ya," diye söyledim. Kaşlarını çattı.
"Ben söylemesem ne olacak, sınav gelmiyor mu?"
Her ne kadar dediği doğru olsa da bunu umursamadım ve bağcığımın son düğümünü atıp ayağa kalktım. Hızla annemin yanağına bir öpücük kondurdum. "Kaytarmayacağız, Sevim Sultan. Merak etme, kızın gayet uslu!"
Gözlerini devirdi ve bezi salladıktan sonra mutfağa ilerledi. "Ya ya, öyledir benim kızım."
Sırıttım. Kapıyı kapatıp merdivenlerden inmeye başladım. Asansör… Yine ve yine çalışmıyordu. Hızlı hızlı merdivenlerden üçerli beşerli inerken bir an gözlerim kararmış ve ne olduğunu anlamadan kendimi yerde bulmuştum. Kalçam sertçe basamağa yapışırken "Ah," diye inledim acıyla. Kazadan sonra başıma bela olan göz kararışlarım ne zaman dinecek merak ediyordum. Canım acımıştı. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp yeniden ayağa kalktım ve hiçbir şey olmamış gibi demir kapıyı iterek sokağa çıktım.
Sonunda geldiğimi gören Utku içtiği sütü çöp kutusuna attı ve "Nihayet," dedi. "Süt ağacı oldum resmen burada Nefsom. Kendi kendime süt üretip içmeye başladım."
Kaşlarım havalandı. "Süt ağacı ne, Utku? Öyle bir şey mi var?"
Birlikte yürümeye başlarken gözlerini devirdi. "Ya yok mu şu yapraklarından minik minik süt çıkan bitki. Bizim bahçede vardı eskiden."
"İlk defa duydum, Utkuşum. Yine enteresan şeyler söylüyorsun."
"Var ama öyle bir bitki, yeşil, büyük büyük yaprakları vardı…"
Güldüm. Ardından ciddileşerek "Tamam, anılarında yüzmeyi bırak." dedim ona. "Ders çalışmaya gidiyoruz!"
Başını bana çevirdiğinde gördüğüm o suratındaki ifadeyi anlatmaya kelimeler yetmezdi. Öyle bıkkın, öyle istemiyor, öyle üzgün…
"Ben ders çalışamam, bünyeme aykırı." Omuzlarımı silktiğimde aklıma hatırlamam gereken bir şey geldi ve çantamı omzumdan sarkıtıp açtım. İçinden bir süt bir de vişne suyu çıkardım ve sütü Utku'ya uzattım. Anında kutuyu elimden alırken fermuarı kapayıp çantamı yeniden sırtıma taktım. Bugün Kuzey ile yürüyecek olsak da Aras Kuzey ile dertleşmek istediğini söyleyerek onu benden almış, böylece Utku anında kendini ortaya atarak 'Ben Nefsom'la yürürüm!' demişti. Kötü olduğu söylenemezdi. Utku'nun bendeki yeri doldurulamazdı ve son zamanlarda Kuzey ile daha fazla vakit geçirdiğimden aralarında ufak bir kıskançlık krizi oluşmuştu. Bir şekilde herkesle vakit geçirmek için uğraşıyordum.
"Aaa," diyen Utku'nun sesi düşüncelerimi böldü. Ağzımda pipetle ona döndüğümde o da ağzında pipetleydi, üzerimizi işaret etti. "İkimiz de turuncu giymişiz, Nefsom. Bugün Dünya Kankalar Günü mü?"
Bir an için kaşlarım çatıldı ve düşündüm. Sonrasında "Hayır," diye yanıtladım ve vişne suyunu içmeye devam ettim.
"O zaman ruhlarımızın Dünya Kankalar Günü! Hadi bunu kutlayalım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SABAH YILDIZI
Teen FictionHiçbir şey tesadüf değildi. Olamazdı. Onun da benim gibi kırık bir ruhu barındırması, gözlerinde acının söndüğü kadının ardından hâlen gülümseyebilmesi, beni anlayabilmesi... Bunlar sadece bir gecede gerçekleşmedi. Temeller yıllar önce atıldı. Her ş...