Bu bölümü, kendisiyle çelişen dostlarıma ithaf ediyorum...
♤♤♤♤♤♤♤♤
Bütün bir gün boyunca Sung Klan evini, telaş ve korku sarmalamıştı. Herkesi sorguya çeken Chen, neredeyse hepsinde etkili olan bir yöntemi kullanmıştı.
'Şiddet her şeyin çözümüdür...'
Öğretmen Zhu'nun ona öğretmiş olduğu bu sarsılmaz ilke, bugün epey bir işine yaramıştı. Ancak günün sonunda, iki arada bir derede kalmasına engel olamamıştı. Lala'ya zarar gelmediğini teyit etmişti ama nereye kaybolduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu. Sorguladığı kimse de bunun cevabını bilmiyordu.
Yorgun gözleri, karşısında oturan eski dostunun üzerinde gezinmeye başladı. Onunki gibi yorgun ve kızgın bir çift göze ev sahipliği yapan Maxwell, sonunda ağzını açtı. "Halkımı zehirlemek mi? Biraz fazla ileri gittiğini düşünmüyor musun?"
Kızgın bakışları kayıtsızca görmezden gelen Chen, elinde beliren 'zehirli hapı' Maxwell'e fırlattı. Hapı havada yakalayan Maxwell, Chen'e baktı. "Bu böbrek hastaları için kullanılan bir ilaç, en fazla birkaç gün çişlerini tutamayacaklar. Fazla bir yan etkisi olmaz."
Bu cümleleri duyan Maxwell'in gözlerindeki kızgınlık ipucu, biraz olsun dinmiş gibiydi. "Klana girerken onlarca adamımızı öldürdün Chen!..."
Konuşması, Chen'in el hareketi ile durduruldu. "Birkaç değersiz köle için, beni düşmanın yapmanı tavsiye etmem Maxwell. İstersem hepinizi öldürebilirdim."
Soğukkanlı bir arzu ile dolu olan bu kelimeler, Maxwell'in suratına balyoz gibi indi. Basit birkaç kelime, ona dünyanın gerçek yüzünü bir kere daha göstermişti. Bu dünyada güç yüce hüküm sürer, çoğu durumda zayıfların konuşmaya dahi hakkı olmazdı. Şimdi kalkıp Chen'i yaptıkları için suçlamanın hiçbir mânası yoktu. Aslında, nazik olduğu için teşekkür etmeliydi. Çünkü gerçekten istemiş olsaydı, o klandaki herkes çoktan ölmüş olurdu. Ama içindeki bir şeyler bu küstah akranına karşı, öfkeyle yanıp tutuşuyordu.
Ayağa kalkıp odadan çıkan Chen'i izlerken içindeki öfkeyi, kelimeler ile kustu. "Bir zamanlar, sen de değersiz bir köleydin."
Bir an duraksayan Chen, kavrayışında olan kapının kolunu çevirerek odadan ayrıldı. 'Taşralı asillerin' klanından ayrılırken, kimseden ses seda çıkmıyordu. Adımları, rotasını kaybetmiş bir gemi gibiydi. Sisli bir gecede, karayı bulamamanın çaresiz kızgınlığıyla doluydu. "Umarım kendine yeni bir hayat kurarak, mutlu bir yaşantı içerisindesindir Lala."
Çöl sıcağının altında, saatlerce yürüdü. Kuruyan boğazı ve boşalan midesi, farklı bir eyalettenmiş gibi hiç umursanmamaktan yakınıyordu. En sonunda gözüne bir grup insan takıldı. Çölde yaygın olarak beraber yolculuk eden, bir grup yerel ve yabancı insanlardan oluşan kervandı. Elbette kervandakilerde onu hemen hemen aynı anda fark etmişti. Vahşi plantasyonda, yabancılara karşı güçlü bir tetikte olma durumu ile yaklaşınılırdı. Özellikle tek başına, silahsız olan kişilere karşı.
"Liman Şehrine doğru mu gidiyorsunuz?"
Onu inceleyen gruba karşı, niyetini ilk belli etmek için inisiyatif aldı. Belli ki karşı tarafın konuşma isteği yoktu. Sorusuna karşıt, orta yaşlı bir kadın konuştu. Çöl sıcağı ve kızgın kumlara karşı, kendini koruduğu peçesinin ardından sesi duyuldu. "Tam zıt tarafta ilerliyorsun, güneye doğru gitmen gerek. Biz kuzey topraklarına geçiş yapmak için kuzey sahillerine gidiyoruz."
Bu bilgiyi duyan Chen, kafasına vurma isteğini zorla geri çevirdi. Sahiden yönleri karıştırmak gibi aptalca bir hata yapmıştı. Nasıl olur da kuzey ve güneyi birbirine karıştırırdı? Derin bir iç çektikten sonra, hızlı bir hesap yaparak şansını kuzeyde denemeye karar verdi. Zaten güneye gidip ne yapacaktı ki? Sonuçta kimsesiz biri için ülkeler ve milletlerin pek bir anlamı yoktu. Canı nereye isterse oraya giderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mhitra
FantasyKronolojik olarak yazılan 2. Kitap olmasına rağmen , Andrea ile ufak göndermeler hariç bağlantısı bulunmayacaktır. Bu yüzden okumaya direkt bu kitaptan başlayabilirsiniz . Ayriyetten kitap ismini kararlaştırmamda bana büyük yardımları dokunan 'kitap...