Bu lanet oyun!
>SİSTEM< İnka İmparatorluğunun Veliaht Prens' i Kallisto Regulus ile bahçede [görüş] karşılaş!
[Ödül: Gerçekler, Kallisto İlgi +%5]
[Kabul et/Reddet]
Hmm, ana göreve ek olarak verilmiş bir görevdi. Zorunlu da değildi. Kallisto ile böyle bir olaydan sonra görüşmek pek doğru gelmiyordu. İlgide eksilerdeyken böyle bir riske gerek yoktu. Ama ya oyunda olduğu gibi öldükten sonra beni en başa atarsa? Hadi gidelim ve ölmeyi deneyelim! En kötü oyunda ki sıfırlama tuşu ile tekrardan Kraliçe' nin ve 2. Prens'in geldiği sahneye gelirim.
[Kabul et]
Oyunun teklifini kabul etmem ile aniden İmparatorlukta ki arka bahçeye ışıklanmam bir oldu. Aklıma Lilian ile olan konuşmam geldi. Teorik olarak onunda buralarda olması gerekiyordu. Öncelikle şu Veliaht Prens olayını halletmem ardından da Lilian ile görüşmem gerekiyordu. Işıl ışıl parlayan bahçedeki güllere bakarak ilerledikçe karşım da oldukça büyük bir bahçe olduğunu fark ettim. Yeşil minik süs ağaçlarının ardından ilerledikçe labirent gibi bir yere doğru geldiğimi fark ettim. Tuhaf bir şekilde Kallisto' nun nerede olduğunu bilmeden umutsuzca ilerlerken tam köşede zambakların orada beni bekleyen Lilian'la karşılaştım.
Sanırım önce Veliaht Prens yerine Lilian' ı halledeceğiz. Tam tersini yapmaktan zarar gelmez? Zambakların yanına ilerlediğimde Lilian beni yeni fark etmişti. Zarifçe gülümsedi ardındansa kumrala çalan saçlarını arkaya attı.
"Gelmişsin? Korkudan gelmezsin sanmıştım?"
"Ben mi korkucam? Yok canım!"
Lilian bana bakıp gülümsedikçe türlerimin diken diken olduğu bir gerçekti. Ama bundan korkucak değildim!
"Eee, beni ne için çağırdın?"
"Sen gerçek aileni öğrenmek istiyorsun bende kendime biraz daha para ve mücevher istiyorum."
Bunu söylerken bu kadar ilgisiz olması bir yana bir o kadar da benden net bir cevap bekliyor olması, bam başka bir olaydı.
"Bana kanıtlaman gerekir."
Eğer gerçekten ailemi tanıyorsa bana kanıtlaması gerekir.
"Sen bir büyücüsün."
Ha, böyle bir imkansızlık...
"Bu bir kanıt değil"
İstemsizce omuzlarını silkip, ileriye doğru ilerlememe rağmen pes etmedi. Sağ kolumu yakaladığı gibi gerçekleri dile getirmeye başladı.
"Ben zor durumdayım! Sana ihtiyacım var! Senin gücüne ihtiyacım var!"
Güç? İhtiyaç?... Durup söyleyeceği şeyleri dinlemeye devam ettim.
"Bana güvenmemeni anlayabiliyorum ama annenden tek yadigar kalan şey o bile sana yalan söyleyemez. Elimde ki tek delil bu!"
Annemden yadigar kalan şey? Şu üzerinde yabancı bir dilde bir şeyler yazan ve yakut taşlar ile süslenen kolyeden bahsediyor olmalıydı?
"Senin büyü gücün, uyanacak. Çok yakında ama nasıl kullanacağını bilmiyorsun."
Lilian beni ikna etmeye çalışırken çok büyük bir detay yakaladım. Bu kadın...bir sahtekar! Madem zor durumdasın? Neden hala buradasın? Bir tek bu da değil! Bu kadar detaylı bilgi vermesi.. benim bile bilmediğim bir şeyi açıklığa kavuşturdu. Ben o kolyenin annemden olduğunu bilmiyordum! Ah, bu kadar aptal olamazsın? Resmen biri Lilian' ı kullanıyordu. Kadın zor durumda olsa bile, benim bir büyücü olduğumu ben bile bilmezken böyle komik bir şekilde kendisini ifşa etmek?! Lilian tepkilerimi ölçmeye çalışırken buna izin vermedim. Madem bu kadar eminsin hadi bir oyun oynayalım!
"Lilian, anlamadığın tek şey benim zaten çoktan güçlerim uyandı."
Bunu söylememle birlikte bana bakarken gözleri umutsuzluk ile titredi.
"Ama o zaman..."
"O zaman ne Lilian? Seni tanır mıydım?"
Aslında gerçek olay şu ki Penelope' nin modunda ona sürekli musallat olan güçlü bir cadı vardı. Sırf Penelope' yi kandırmak için bir sürü masum insanı kullandı. Cadının nasıl göründüğünü bilmiyordum. Onun hakkında net bir şekilde bildiğim tek şey oyunda ki tanıtımı ve o lanet adıydı! Ririe, o lanet olası cadı! Eğer gerçekten eskisi gibi olsaydım her şeye kanardım. Ama ben değiştim. Yani seninde taktiklerini değiştirmen gerekir?
O lanet cadı, Ririe! Lilian'a ne kadar istesem de sinirlenemiyorum. Çünkü onun tek istediği şey bir yardım eliydi. Ama o kandırıldı ve yanlış yollara başvurdu. Oyunun en başındayken bize anlatılan bir geçmiş zaman hikayesi vardı. Vinter ve Kallisto'nun yolunda isen bunları bilmen gerekiyordu. O zamanlar bunları dinlemenin bu kadar yararlı olacağını bilemezdim.
Hatırladığım kadarıyla Ririe, çok eski bir zamandan gelen oldukça güçlü bir cadı. Ölümsüz değil ama sürekli öldüğü vücuttan başka bir vücuda ruhunu taşıyor. Yani başka vücutlar ama aynı kişi ve aynı ruh.. Ririe'ye cadı denmesinin nedeni büyücüler ve cadılar arasında ki büyük fark. Büyücüler kendi kanından gelen büyü manası ile büyü yaparken cadılar öyle değildi. Belirli bir mana kapasiteleri vardı ve sürekli olarak büyü yapıyorlardı. Aniden cadıların akıllarına büyücülerin manalarını içlerine çekmek geldi. Yani sonuç olarak Ririe güçlü bulduğu büyücüleri toplayıp onları öldürüp manalarını içine çekiyordu.
Ririe'den bu kadar korkulmasının nedeni ise İnka İmparatorluğunun eski zamanlarında hükmederken İmparatorun yanında söz hakkı olan büyücülerin zamanını görmesi ve her şeyin eskisi gibi olmasını istemesiydi. Ama bu istek gittikçe büyüdü ve bencilleşti. Artık sadece onu istemekle kalmıyor Dünya'nın onun hakimiyetinde olmasını istiyordu.
Başka büyücüler bu duruma isyan ettiler. İsyan eden bu kişiler normal bir büyücüden çok daha güçlü olan Eski Soylu Büyücüler'di. Ririe istese de bu duruma bir şey diyemedi. Çünkü bu soydan gelen büyücüler eğer büyü yapmayı çok iyi bir şekilde öğrenirse ve manası da yüksekse inanılamayacak büyük bir güç kapasitesine sahip olurdu.
Eski Soylu Büyücüler bir karar verdiler çok gizli bir büyü ile Gerçeğin Aynasını toplam 15 parçaya ayırdılar. Her biri 15 farklı bulunması imkansız yere 15 farklı kişi ile saklandı ve bu 15 kişi ellerinde olan ayna parçasını sakladıktan sonra intihar etti. Söylentilere göre Gerçeğin Aynası tamamlandığı an Ririe onun -aynadan bahsediyor- gücünü emecek ve sonsuz bir manaya erişecek. Ardından da Dünya'nın sonu gelecek.
Bütün bunları hatırlamam ile irkilmiştim. Oldukça köklü bir büyü geçmişleri vardı. Ririe her şeyi yapabilirdi ama asla yalan söylemezdi.
Bu benim gerçekten bir büyücü olduğuma işaretti. Ama beni öldürmek istese çoktan öldürürdü. Bu benim manamın çok değersiz olduğu anlamına mı geliyor yoksa... Mücadele edemeyeceği kadar güçlü mü? Lilian'na net bir cevap veremesem de göndermem lazımdı.
"Bu dediklerini düşüneceğim."
Bu şimdilik yeterliydi. Lilian kafasını sallayıp ayrılırken bir kez daha fark ettim ki saçları oldukça garip bir renkti. Oldukça garip...
Lilian'ın gidişini izledikten sonra bende hemen arkamı dönüp iyice gözüme çarpan o yeşillik dolu labirente ilerledim. Ne kadar ilerlersem ve köşelerden köşelere gitsem de genede Kallisto ile karşılaşamadım. Ta ki oyunun bana verdiği işareti fark edene kadar! Her dönemecin köşesine baktığımda o ani olayı fark ettim.
Belirli köşeler ilerledikçe bir birlerini takip edermiş gibi parlayıp sönüyordu. Oyun bana hangi yoldan gitmem gerektiğini söylüyordu. Nihayet labirentin tam ortasına geldiğimde durdum. Hala kimse ile karşılaşmamış olmam çok sinir bozucuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Villains Are Destined To Die
FanfictionKüçük yaşta çok güçlü bir büyücünün kızı olan Penelope genç yaşta annesi Priscilla'yı kaybetti. 12 yaşına kadar yanlız bir şekilde sokaklarda büyüdü. Bir gün İnka İmparatorluğunun tek Dük ailesinin başı ile karşılaştı. Eckart Ailesinin Dük'ü kendi k...