Merhaba değerli okuyucularım, öncelikle bölümün gerçekten çetrefilli bir bölüm olduğunu söylemek istiyorum. Yazımı ve planlaması oldukça fazla zamanımı aldı.
Geçen bölümde, hepinizin verdiği desteği ağzım kulaklarımda okudum. Siz gerçekten benim için çok kıymetlisiniz ve bu yolculukta alacak daha çok yolumuz var. Giderek, kocaman bir aile olacağımızı ümit ediyor, desteğini esirgemeyen herkesi öpüyorum.
Diğer bölümde de olduğu gibi lütfen sınır bentlerini aşarak, bir kez daha beni destekleyin.
1000+yorum ve 1000+ oy bu bölümde de geçerli.
Keyifli okumalar, seviliyorsunuz...
---------------------
Çocukluk, hiç şüphesiz yaşayacağınız ömrün en verimli zamanıdır. Tüm tohumlar toprağa o vakitte atılır, verdiğiniz suyla dallanır budaklanır. Benim çocukluğumun kalbi kırık, gözleri hep buruktu.
Anaokulundan her çıktığım da, babamın gelip beni almasını beklerdim. Fakat her zaman annem gelirdi. Çünkü babam kanlı bir teşkilatta emir kuluydu.
Bana bisiklet sürmeyi kimse öğretmedi, bunu öğretecek annem hayatta değildi. Babam ise varlığıma tahammül edemezdi.
Bisikletten her düştüğümde ağlama şansım, okuldan her çıktığımda babamı bulma ihtimalim yoktu. Çocukluğum sevgisizliğin vermiş olduğu kuraklıkla, yozlaşıp gidecekti.
Öyle ki benden geriye, içi boş bir kabuk bırakacaktı. Sürekli agresif hareketler sergileyen, insanlarla konuşmaya çekinen ve sevmekten korkan bir kız.
Bir demir parçasına tutunup, çaresizlikle onu kalbine de zincirleyen sessiz bir kız çocuğu.
Elleri kırmızı sırt çantasında ve kömür karası saçları rüzgarda dağılan kızı görmüştüm rüyamda. Uyku fazla gürültü çıkarmadan, bilincimi serbest bırakmıştı.
Yerine gelen bilincimle, başıma saplanan acıyı hissettim. Ve o an uyanmak istemedim. Yüzüm hissettiğim acı ile ekşirken, kafatasım çatlayacak kadar sancıyordu.
Gözlerimi aralamaya çalıştığımda, ortamda ki loş ışığa çabuk alıştım. Nerede olduğumu anlamak için başımı kaldırmaya çalıştım. Lakin başım omuzlarıma ağır gelecek, kadar ağrıyordu.
Ağzımdan bir soluk kaçtığında, kafamı diğer tarafa çevirdim. Elim alnıma kaydı ve sargı bezinin dokusunu fark ettim. Zeminde ki adım sesleriyle, bakışlarım odanın girişini buldu.
Yanan şöminenin kızıl ateşi, yüzünde dans ediyordu. Elinde ki kupadan bir yudum alırken, nemli saçlarından sular zemine damlıyordu. Bir atmacayı andıran bakışları, dikkatini benden bir an olsun çekmiyordu.
Yatağın yanında beliren, kurdun kafasıyla irkildim. Karam, yerde yattığı için onu fark edememiştim. Sahibine itaat eden biçimde, kuyruğunu bacağına sürterek odadan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSULA
Ficção CientíficaAşkın imkansızlığı kalplere dokunup, kimseyi bu kadar acıtmayacaktı. İntikamın soğukluğu damarlarınıza sokulup, sizi hiç böyle üşütmeyecekti. Ve olağanüstü yetenekler zaaflara kurban olurken, okurlar yerinde duramayacaktı. Mantığıyla aşk arasında...