19. Bölüm - "O"

3.2K 347 173
                                    

Ertesi gün Kavin ve Helen ile birlikte devriye görevi için gönüllü olduk.

Uzunca bir süredir Kuhn'Tiras'dan, Avesta topraklarına girip sağa sola saldıran ölümsüzler olmamıştı. En azında bizim buraya geldiğimiz günden beri olan buydu.

Sebebiyle ilgili ise hiçbir fikrim yoktu.

Kafası az da olsa çalışan neredeyse tüm ölümsüzler Güneyde, yani Shadowlands'de yaşadığı için bu konuda ki teorileri de duyamıyordum.

Camilla'ya sormayı ise son seçeneğim olarak bekletiyordum. Çünkü benim ona ciddi sorular sormam, onun da bana sormasına sebep olacaktı. Güzel soruları olacak olsa da verecek cevaplarım yoktu. Şu an onun, ara sıra bana bakarken gördüğüm şüpheli bakışları, benimse o bakışlarına verdiğim sahte gülücüklerle idare edebiliyor gibi görünüyorduk. Ve şansımı zorlamaya çokta hevesli olduğum söylenemezdi.

Kuhn'Tiras'a en yakın kasaba Andros'du.

Bizimse etrafı kolaçan edip, Andros ve Kuhn'Tiras arasında ki bölgede, bir askeri sınır görevi gören ve Avalon denilen ufak çadır yerleşkesinde ki birliğin grup lideriyle görüşüp; bir hareketlilik olmadığından emin olmak, ondan aldığımız bilgileri üstümüzle paylaşmak, mektup taşımak, etrafı gözlemlemek dışında yapacak bir işimiz yoktu.

Zaten asıl amacımız; Kavin'in güvenebileceğimiz biri olduğunu idda ettiği ve Andros'a yakın bir kasaba olan Fangorn da yaşayan dostu Anton'u ziyaret etmekti.

Çünkü kutlamaların başlayacağı günün sabahı için yine bir devriye görevini almıştık ve Cara'yı o hengamede dışarı çıkarmayı başarabilirsek eğer, bir süre için Anton'a emanet edecektik. Bu Kavin'in planıydı. Ve sonuçta Cara güvende olacaksa bana her türlü uyardı. 

Avalon'da ki işlerimizi hızla halledip, Fangorn'a geçtik. Anton yerel birahanenin sahibiydi. Evinin kapısında Kavin'i görünce hem şaşırmış hem mutlu olmuştu. Yakın arkadaş oldukları belliydi. Helen'in güzelliğine iltifatlar yağdırıp, Kavin gibi bir dallamayla ne işi olduğu hakkında kaba saba yorumlar yaparken, bu cesaretinin Kavin ile aralarında ki sıkı dostluktan kaynaklandığı belliydi.

Bizi evinde ağırlarken ara sıra bakışlarını üstümde hissetsem de fark etmemiş gibi davranmayı tercih ediyordum.

Ancak ne yazık ki bu durumun farkındalığında olan tek kişi yine sadece ben değildim.

Bu yüzden, Helen'in tıpkı fare yakalamış bir kedi gibi gülümseyen ifadesini de görmezden gelmeye çalışıyordum.

Bir ara fırsatını bulup, -zaten bulamasa da o fırsatı kendisinin yaratacağından emindim- "Anton senden hoşlandı." dedi imalı bir ses tonuyla.

Ne demek istediği belliydi.

Anton'a öylesine bir bakış attım. Esmer, ortalama boy ve kiloda ve yakışıklı bir adamdı. Ancak karnıma kramplar sokacak, ya da kalbimi çarptıracak bir etkisi yoktu üstümde.

Aleksev ile yaşadıklarımdan sonra ise, en azından bunlardan biri için bekleyeceğime kendi kendime söz vermiştim. Bu konuda Helen ile konuştuğumuz için ona kafamı olumsuz anlamda salladığımda ise ne demek istediğimi anladığı için yüzü düşmüştü.

Ancak buna rağmen fısıldar gibi, "İyi olanlardan biri olma ihtimali hiç mi yok?" diye sordu.

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutumuştum. "İyi olanları var mı ki?"

Neticede istisnalar kaideyi bozmazdı...

Arsızca sırıtıp göz kırptı ve "Elbette. Hatta unicornlar ve denizkızları da var. Haberin yok mu?" diye sormasına sırıtarak karşılık verdim. 

ALEX +18 (Avesta Serisi 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin