26. Bölüm - Gelincikler

3K 387 136
                                    

Avalon'da geçirdiğim yaklaşık on günden sonra tekrar Northend'e dönüyor ve kafamda ki düşüncelerle boğuşuyordum. Her defasında, arkamda bıraktığım askerleri acaba tekrar görebilecek miyim? Fikriyle mücadele etmem gerekiyordu. Hala bir baskın almamış olmamız iyiydi elbette, hatta mükemmeldi ama bu da kafa patlatıp durduğum bir diğer mevzuydu tabi. 

Northend'in, metal mazgallı geniş giriş kapısından içeri girdiğim an buraya geldiğim ilk günü düşündüm. Kapıdan girer girmez bizi karşılayan kötü durumda ki o on binlerce köleyi...

Hepsi şu an düzgün koşullar altında çalışan, mutlu ve geleceğe umutla bakan insanlardı. Şartları tamamen değişmişti elbette ama gözlerim istemsizce etrafa kaydı, bomboş arazilere.

Tarlalar ve genişlettiğimiz meyve bahçeleri hariç, kaleye giderken geçtiğim hemen hemen her yer göz alabildiğince bomboş ve kullanışsız arazilerden oluşuyordu.

Daha odama geçmeden, kapımda nöbet tutan ölümsüz askerlerden birinden Camila'ya, odamda onu beklediğimi söylemesini istedim.

Kale içinde ki korumalarım Duncan'ın benim için gönderdiği ölümsüzden oluşuyordu. Koku ve ses almakta bir insana göre çok daha avantajlı olduklarından, bir gece tekrar odamda öldürülmeye çalışırım korkusuyla Aleksev tarafından görevlendirilmişlerdi. Günün yirmi dört saati en az ikisi yanımda oluyordu ve bence sadece sinir bozucuydu. Ve bu durumdan biran önce kurtulmak için fırsat kolluyordum.

Camila'nın gelmesi için çok beklememiştim.

Beni görünce, her zaman insanın gününü aydınlatan o ışıl ışıl gülümsemelerinden biriyle kaplandı suratı.

Helen ile ikisinin hiç mi keyifsiz günü olmuyordu acaba?

Ya da ben mi çok asık suratlıydım?

Sorunu olanın ben olduğumdan neredeyse emindim...

"Hoş geldin Alex." diyerek düşüncelerimi böldü.

"Teşekkür ederim." dedim masamın karşısındaki sandalyelerden birine oturduğu sırada.

Sonra ayağa kalkıp yanına geçerek masama yaslandım.

"Söylesene Camila, şu büyücülük işlerinde yapraklı yeşil şeylerle aran nasıl?"

"Çiçekler gibi mi?"

Kollarımı göğsümde birleştirip, "Ben daha çok ağaçları düşünmüştüm." diye cevap verdim.

"Anlamadım?"

Gerçekten söylediklerimden bir çıkarım yapamadığı boş boş bakan gözlerinden belliydi.

"Northend'in yarısından fazlası hala hiçbir işe yaramayan kurak topraklardan oluşuyor."

"Yani?"

Sırıttım ve "Yani diyorum ki, buraları biraz ağaçlandıralım. Hem ölümsüzleri bölgemizden uzak tutmak için daha güzel bir yol var mı?" diye sorarak göz kırptım.

Sonra bir de gülümsedim.

Hem de uzun uzun bir gülümsemeyle.

Kim şu an benim asık suratlı olduğumu idda edebilirdi ki?

Hem tüm ölümsüzler -tabi Kain hariç- hatta malesef Duncan bile ağaçlardan tedirgin olurdu. Zaten bu durum Avesta'nın neredeyse tek bir ağaç bile göremeyeceğiniz her bölgesinden de anlaşılıyordu. 

Sadece Avalon ile Kuhn'Tiras arasında kalan ve Burning Spirits diye bilinen bölgede her hangi bir müdahalede bulunamıyorlardı. Çünkü orası ağaçlardan kurtulmaları için bile insan gönderemedikleri tek bölgeydi. Bir müdahalede bulunmak çokta umurlarında değildi belki netice de bence elflerin o bölge de isterlerse bir şenlik ateşi yakıp, kamp kurmalarına bile razı olurlardı. Ölüme o kadar yakın olmaları sadece ölümsüzlerin işine gelirdi...

ALEX +18 (Avesta Serisi 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin