4. Bölüm - Rüyalar

3.3K 391 53
                                    

Kain'i en son altı ay önce görmüştüm. İlk günler yaralarım hala çok tazeyken uyumak daha kolaydı. Sonraysa uyumak için, Aleksev'in bir şekilde bana karşı kışkırtmaktan çekinmediği ölümsüzlerden -sözüm ona eğitim adı altında- dayak yemeyi bekler olmuştum.

Lanet melez benden kesinlikle nefret ediyordu.

Nefretini ise ne yapmış olabilirdim de bu kadar üstüme çekmiştim?

Gerçekten hiçbir fikrim yoktu.

Pisliğin gözü hep üstümdeydi ve sürekli bir yanlışımı, ya da açığımı kolluyor olduğunu bilmek huzursuz ediciydi ki aslında istediği de buydu...

Helen'in itirazlarına rağmen kendi çadırıma geçtim. Esasen bana ait olan çadır çokta uzakta değil, hemen Helen ve Kavin'inkinin yanındaydı.

Yavaşça üstümdekileri çıkarmaya başladım. Önce Alvaro ve Amir yazan yara izlerimi örten kollarımda ki bandajlardan, ardındansa boynumdaki işareti ve kırık ayna parçasıyla keserek yaptığım pütürlü izi kapatanlardan kurtuldum.

Yara izlerimden utanmıyor sadece meraklı bakışlardan uzak durmak istiyordum. Hatta onlarla gurur duyduğum bile söylenebilirdi -elbette Kain'in işareti hariç- Kimi zaman, bana neler yaşadığımı hatırlatıyor ve kendime rağmen hala bir şekilde burada olduğumu gösteriyorlardı. Kimi zamansa bana olanları asla unutturmayacak olmalarının verdiği rahatlığa sığınıyordum. 

Bazı hataların geri dönüşü olmadığının ve aynı şekilde affedilmez olduğunun canlı kanıtı gibiydiler.

Her insan askere, giymeleri için verdikleri şey; dize kadar gelen muslin kumaştan kolsuz bir tulumun üstüne geçirilen, kolları açıkta bırakan ve neredeyse tulumla aynı hizada biten deri metal karışımı bir zırhtı. 

Ekip liderleri, grup liderleri, bölük liderleri ve generallerin hepsi ölümsüzlerden oluşuyordu. Ayrıca onlar hiçbir işlevi olmayan bu kumaş parçaları yerine, etrafta üniformalarıyla  ve çelik zırhlarıyla dolaşıyordu.

Tıpkı on bin kişiden oluşan ve on farklı ekibe ayrılmış diğer ölümsüz askerler gibi...

Hepsini teker teker saymıştım...

Ekip liderleri, grup liderleri, bölük liderleri ve generallerin hepsi tamı tamına yüz dört kişiydi. Bu sayı Aleksev ve Haruzin'i de katarsam yüz altı oluyordu. Bununla birlikte sadece ölümsüzlerden oluşan on ekip lideri ve her birine bağlı olan bin ölümsüz askerle on bin on oluyordu.

Yani onlar on bin yüz on altı kişilerken, biz insanlar olarak yetmiş dokuz bin üç yüz otuz iki kişiydik. Ve bu sayı her gün getirilen mahkûmlarla gün geçtikçe artıyordu...

Onlara karşı ayaklansak muhtemelen üçte ikimizi öldürürlerdi ama yine de kazanan biz olurduk. Ancak nedense benim dışımda kimsenin bu ihtimali aklından geçirdiğini bile sanmıyorum.

Bununla birlikte kalede Haruzin'in hizmetinde olan birkaç kadın askerden biriyseniz eğer kıyafet konusunda farklı seçenekleriniz de olabiliyordu.

Üstelik sadece kıyafetler konusunda da değil. Kendine ait güzel bir oda, iyi yemekler ve antrenmanlara katılmama gibi seçeneklerde vardı. Ancak bunların yolu Haruzin'in yatağına girmekten geçtiği için, gerekirse çuvalla bile dolaşmaya razıydım.

Zırhın ağırlığından kurtulup sadece tuniğimle kalınca kendimi ölü gibi yatağa attım. Saçlarımı açık bıraktığım için çözmekle uğraşacağım tokalarım olmadığına bir kez daha minnettardım. Helen bazen sırf vakit geçirmek için saçlarımı tıpkı kendisinin ki gibi örer ve uzun süre bozulmadıkları için rahatça kullanırdım. Kafamdan saçımla ilgili geçirdiğim tüm saçma sapan düşüncelerden sonra yorgunluk üstüme kaya gibi çökmüştü ve baş ağrımı bile umursamadan birkaç dakika içinde uyuyakaldım.

ALEX +18 (Avesta Serisi 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin