54. Bölüm - Theremore

3.5K 397 727
                                    

Bu bölüm @yaseminumuthayal için, şarkımız da Alex'de dahil tüm güçlü kadınlar... Yani hepimiz için gelsin 😉

Aslında bu bölümde Alex'le ilgili bu kadar açık ve net değildim. Ancak düzenlemesini yaparken, "Neden olmasın? Zaten herkes her şeyin farkında." diye düşünüp özellikle belirli isimler ekledim.  😉

Keyifli okumalar...

Ertesi güne hayatımın en uzun konuşmasını yapacağımı bilerek uyandım. Aslında bunu elimden geldiğince ertelemek ve ölümsüz misafirlerimizin gittiğinden emin olmak isterdim ama Helen'i o kadar tutmam imknasızdı.

Dışarı çıktığımdaysa Dominik beni farklı bir neşeyle karşılamıştı.

Tavrına kaşlarımı çatmamak için tüm irademi kullanmam gerekmişti. Genelde tıpkı benim gibi etrafta ölümsüzler varken asık suratlı olurdu. Kahvaltıya inerken peşimden gelip bana ayak uydurmaya çalışıyordu.

Yüzüne otuz iki dişini birden görebileceğim kocaman bir gülümseme yayılırken, "Gece geç saatlerde gitmişler Alex." dedi.

Merdivenlerden inerken bir anda adımlarım havada duraksadı ve trabzanlara tutunarak dengemi korumaya çalıştım.

"Ne?"

"Ölümsüzler gecenin bir saati yola çıkmışlar."

"Neden?"

Bana göz kırpıp, "Önemi var mı?" diye sordu.

Gitmelerinin kesinlikle yoktu. Ancak bir an da gitmeye karar vermeleri... Üstelik sözünü verdiğimi varsaydıkları askerler olmadan bunu yapmış olmaları kuşku duyulmayacak ve ne haltlar dönüyor diye düşünmeyecek kadar da değildi.

Yemek salonunun önüne geldiğimizde, Dominik çoktan Helen'in olduğum yerden bile hissedebildiğim öfkesinden kaçar gibi ortalıktan koyboluvermişti. Kafama göre Kuhn'Tiras'a gitmem onu çıldırtmış olmalıydı, biliyordum. Onlar olmadan gitmeyeceğimi düşünmüştü muhtemelen ve ölümsüzler etraftayken duygularını bastırmak zorunda kalmak onu iyice çileden çıkarmıştı.

Salonun çift kanatlı kapılarını açıp içeriye girdiğim an Helen'in dik bakışlarından fırlayan okları neredeyse fiziksel olarak hissedebiliyordum.

Derin bir nefes alıp, hala bir "U" şeklinde yerleştirilmiş masaların etrafından dolanıp yerime doğru giderken, bakışlarımı Helen hariç odada ki herkesin üstünde gezdiriyor, kendime odaklanacak bir şeyler arıyordum.

En sonunda tam merkezde bulunan sandalyeme oturduğumda Helen bana içi dolu bir kadeh uzatıp, göz kırptı ve imalı bakışlarını gözüme dikip,"İçmek ister misin?" diye sordu. Beni huzursuz hissettirmek istediği için yapıyordu bunu. Tıpkı benim yokluğumda hissettiği gibi hissetmemi istiyordu. Onu çok iyi tanıyordum.

Sesli bir şekilde yutkunarak elinde ki kadehe baktım. Edindiğim bu lanet alışkanlık can sıkıcıydı ama Helen'in bir gün beni zehirleyeceğini düşünecek olsaydım, o gün muhtemelen bu gün olurdu...

O yüzden kafamı hayır der gibi iki yana sallayıp sesimi çıkarmadım.

Akıllı bir kadın da bazen susması gereken anları bilirdi. Bu da o anlardan biriydi. Eğer Arian soyundan gelen, öfkeli ve sağı solu belli olmayacak deli bir arkadaşınız varsa, üstelikte size tıpkı Helen gibi kızgınsa beni anlardınız.

"Bunu bana bir daha yapmayacaksın beni anlıyor musun?"

Siktir! Yapacaktım...

Ve tam kafamdan bu geçerken zihnimde ki baskıyı hissettim. Tüm kapılarımı Calista'ya kapatmadan önceyse aklımdan geçirdiğim tek şeyi alabildiğini biliyordum.

ALEX +18 (Avesta Serisi 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin