''Ben orada yaşamam.''
Mete'nin sesiyle bakışlarını önündeki defterden kaldırdı Rüzgar, ona anlamadığını gösteren bakışlarını gönderdi. Arkadaşının hazır olan siparişlerini alıp yanına geldiğini de o an fark edebildi; Mete bu bakışlara karşı gülümsemekle yetinip önündeki sandalyeyi hafifçe geriye çekerek karşısına yerleşmişti. Bilinçsizce karalamış olduğu eskiz defterine bakınca ise ne demek istediğini anladı.
Rüzgar mimarlık öğrencisiydi ve karalamış olduğu defter, defter değil de bilinçsizce aldığı bir ders kitabıydı. İçinden yine bugün kaçıncı olduğunu bilmediği bir küfür mırıldanıp kitabı gelişigüzel, masanın bir ucuna fırlattı.
Bu sırada burnuna dolan kahve kokusuyla gözleri masaya kaydı ve arkadaşının siparişlerini çoktan masaya koymuş olduğunu fark etti. Masada olmaması gereken kurabiye tabağını görünceyse hafifçe kaşlarını çattı omega. Mete de bunu hemen fark edip alayla açıklamaya başladı.
''Seninki gönderdi'' dedi, başıyla kasada duran çocuğu göstererek.
''Sipariş verirken yanımda olmadığın için önce sinirlenip küstü sana. Sonra kendi kendine kavga edip barıştı. Bu da seninle kavga ettiği için özür dilerim hediyesiymiş.''
Rüzgar hafifçe sola doğru eğilerek kasadaki çocuğa baktı. Nazım, hızlı hareketleriyle müşterilerle ilgilenirken bir yandan da kendi masalarına pek de kaçamak olmayan bakışlar gönderiyordu. Bu bakışlardan biri Rüzgar'ınkilerle buluşunca yaptığı işi bırakarak yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi ve el sallamaya başladı. Rüzgar da hafifçe gülümseyip başıyla selam verdikten sonra önüne döndü.
Nazım, dört senedir Rüzgar'a aşıktı.
Herkesin anlamsız bir şekilde kendine hayran olduğunun farkındaydı zaten. Ama Nazım farklıydı. Sadece omega olduğu için bedeninden faydalanmak isteyenler gibi değildi. Çok saf duygular barındıran, şefkat dolu bir ilgiydi bu. Her fırsatta da hatırlatırdı zaten. Hislerinin bir karşılığı olmadığını da biliyordu, bu konuyu defalarca konuşmuşlardı ancak ısrarla vazgeçmeyeceğini vurgulayıp dururdu. Betası olduğu sürü, farklı bir şehirdeydi Nazım'ın ancak üniversite için geldiği şehirden, resmen kendisi yüzünden kopamıyordu.
Rüzgar aşka inanmayan kesimden değildi ancak onun beklediği başka biri vardı. İlk görüşte tanıyacağını bildiği, daha önce yanında olmamış olsa da her zaman en çok onun yanına ait hissedeceği kişiyi; kokusunun, tüm korkularını gölgeleyeceğini bildiği ruh eşini bekliyordu.
Yani, kendine anlatılan bunlardı. Birçok kişi için ruh eşi kavramı sadece bir şehir efsanesi olsa da Rüzgar buna inanmıyordu.
Görmüştü çünkü.
Cenk ve Yağmur'un ne kadar birbirlerine ait olduklarını, biri gittiğinde diğerinin ne kadar yarım kaldığını kendi gözleriyle görmüştü. Daha sonra emin olmuştu ki şehir efsanesi denilen şey, hayatında gördüğü en güzel gerçekti.
Belki ruh eşiyle hiç tanışamadan ölür belki de onu bir başkasıyla görürdü. Tüm ihtimallerin farkındaydı fakat yine de bekleyecekti. Koşulsuzca güvenebileceği, şüphesizce sevilebileceği tek kişinin, zaten bir efsane karakterinden başka biri olamayacağını biliyordu. Bunun uğruna beklemek, imkansızı beklemekle aynı kapıya çıkacaksa bile sorun değildi. Daha azına güvenemeyecek kadar kırgındı hayata.
Aklından geçen düşüncelerin yüzünde bir gülümsemeye sebep olduğunun farkında olmadan kahvesinden ufak bir yudum aldı Rüzgar. Çok sıcak olduğunu fark edip içmek için biraz daha beklemeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METANOIA - BL
FantasyBiri mavi diğeri kırmızı, iki göz birbirine kilitlenmişti. Yıllardır bekledikleri tek şeyi bulmuşlardı. Ruh eşlerini. Ama neden birbirlerini öldürmek ister gibi bakıyorlardı? 18 yaş ve üzeri bireyler için uygundur. Şiddet ve olumsuz örnek oluşturab...